Alevilik Neden İslam Dışı
Bir dini inancın ne olduğuna dair değerlendirme ve çıkarımlar için en iyi yol, nesnel olarak o dini oluşturan ana kurumsal ile yazılı külliyata bakmak ve sosyal hayattaki ritüelleri incelemektir. Bu bağlamda bu yazının amacı da Aleviliğin hem Sünni İslam hem de Kur’an İslam’ının dışında olduğu önermesini tespit etmektir. Alevilik (Kızılbaşlık) ve İslam’ın inanç esaslarını referans alarak bir analoji kurup neden Aleviliğin İslam dışı bir inanç olduğunun somut delillerini yansıtacağız.
Bilindiği üzere İslam’ın sayısız
kaidesi var. Bunların arasında yapılması zorunlu olan, olmazsa olmaz olarak
tanımlanan, mutlaka yerine getirilmesi gerekli olan emirlere farz denir. Yapılması
kesin bir zorunluluğa dayanmasa da yapılması istenen kaideler, yerine
getirilmesi istenen şartlar da vacip ve sünnet olarak karşımıza çıkıyor. Buna
göre bir toplumun ya da bir bireyin Müslüman kabul edilmesi ya da Müslüman
olması için bir ön kabul olarak bu kural ve şartlara uyuyor olması gerekir.
Çünkü bu şartlara uyulması gerekir. Ayrıca bu kurallar sistemi “din”i
kurumsallaştırır ve varlık nedeni olur. Bir bireyin ya da toplumun, bir inanca
mensup olup olmadığını sınayan yegane denek taşı da, öznenin o inancın
kurallarını kabul edip etmeyişinin ve günlük hayat pratiğine yansıtıp
yansıtmayışının tespitidir. O halde, bir bireyin Müslüman kabul edilmesi için
gerekli olan ve olmazsa olmaz olarak tanımlanan, zorunlu en temel beş İslam
şartı başta olmak üzere, kimi ana momentlere değinerek, Alevilik ve İslam
arasındaki farklılıklara, Alevi felsefesinin kurucu isimlerinin ve onların
yolundan gidenlerin, onlara ilham olanların alıntılarını referans alarak
bakalım.
1-
NAMAZ:
Biçimsel bir ibadet türü olarak namaz, İslam’ın en temel beş şartından biri ve
Müslümanlar tarafından zorunlu olarak yapılması gereken bir ritüelidir.
İslam’ın tüm mezheplerinde namaz olmazsa olmaz bir ibadet biçimidir. Buna göre
Müslümanlar, günün 3 vaktinde (Sünnilere göre 5 ancak Kur’an 3 vakit der. Bkz:
Hud 114. ayet) Allah’a ibadetin bir gereği olarak, kendisi için namaz
kılmalıdır.
Alevilik‘te
ise namaz kılma gibi bir ritüel yoktur. Genel olarak Alevi felsefesi, batıni
öğretisi gereği biçimsel ibadete karşıdır. Bu felsefenin dayandığı nokta “İnsanın
kıldığı namaza ihtiyaç duyan bir Tanrı
olmaz/olamaz” gibi tutarlı bir önermeye dayanır ve namazı reddeder.
Konuyla
ilgili 5 alıntı:
”İbadet
namına kalkıp oturma, çağırma tepinme göğsüne vurma
Allah
Allah deyi köpürüp durma, zikri hak hazm için geviş değildir” (Rıza Tevfik)
”İnan ki
sözlerim haktır, din iman güzel ahlaktır
İbadetin
şekli yoktur, türlü şekil göstermişler” (Aşık Ali Metin)
”Hakiki
ibadetin hiçbir vakit, kayıt ve şartı yoktur” (Şeyh Bedreddin)
”Bütün
evren semah döner, aşkından güneşler yanar
Aslına
ermektir hüner, beş vakitle avunmayız” (Hüdayi)
”Diz
çöküp yerlere dinlemem vaazı
Kıble denen taşa etmem niyazı
Peçeli
sarıklı kara yobazı
Arap
çöllerine süresim gelir” (Mahmut Erdal)
2-
ZEKAT: Kur’an
tam 73 yerde insanları mallarının bir bölümünü muhtaçlara dağıtmaya davet eder.
Bu Allah’ın rızasını kazanmanın sayısız yollarından biridir. Adına zekât denen
bu uygulama, esasında dini bir zorunluluk olduğu için insanlara yardım etmek
gerektiği gibi bir mantığın ürünüdür.
Alevilik'te ise zekât gibi bir uygulama görülmez. Alevi felsefesi
kendisini, yardımlaşma ve eşitlik gibi kavramlar üzerine kurguladığı için
yardımlaşmayı dini bir zorunluluk olarak değerlendirmez. Yardımlaşma insanın
temel değerlerinden biri olarak tanımlanır. Bundan kaynaklı olarak bu türden
bir yardımlaşmayı biçimsel formüller (varlığın/gelirin yüzde iki buçuğu vb.
gibi) üzerinden oluşturulmuş dini zorunluluklar olarak görmez.
Konuyla ilgili 2 alıntı:
”Oruç, namaz, zekat, hac,
cürmü cinayettir
Fakir bundan zattır,
has-ül havas içinde” (Yunus Emre)
Israr etme sana fitremi
vermem, zekatım verip de günaha girmem
Tarlamı satıp da Kabe’yi
görmem, n’olur biraz da bu yolda öğüt ver” (Şems-i Yastıman)
3-
RAMAZAN ORUCU: Oruç tutmak Müslümanlar için yapılması zorunlu bir ibadettir. Ramazan
bayramı, bayram namazı, iftar ve sahur bu süreçte görülen diğer figürlerdir. Alevilik‘te
ise Ramazan Orucu tutulmaz, Ramazan Bayramı kutlanmaz, bayram namazı kılınmaz
ve iftar, sahur gibi kavramlar bulunmaz. Alevi felsefesi oruç bittiği için
düğün/bayram yapmayı da çeşitli etik gerekçelerden dolayı kabullenmez. Buraya
bir dipnot olarak Kur’an’da bayramın olmadığını da düşmek gerekir. Konuya
dönecek olursak, Alevilik’te (Xızır) Hızır ve On iki İmam Oruçları vardır. Bu
oruçlar İslam’daki oruçtan farklıdır. Oruç boyunca su içilmez (genelde), sahura
kalkılmaz, sade bir akşam yemeği yenir; iftar yapılmaz. Tutulan bu oruçlar
nedeniyle Aleviliğin İslam içi olduğunu iddia etmek nesnel dayanaklardan yoksun
bir argümandır. Zira İslam orucuyla hiçbir ortak noktası bulunmamaktadır.
Zamanı, biçimi, yöntemi, amacı ve felsefesi farklı olan bu oruçları İslam içi
olmak için yeterli görmek demek, yine İslam orucuyla; zamanı, biçimi, yöntemi,
amacı ve felsefesi farklı olan diğer inançlardaki (Hristiyanlık, Musevilik,
Dürzilik, Hinduizm, Brahmanizm, Taoizm, Budizm ve çeşitli pagan inançları)
oruçlardan hareketle, onların da İslam içi olduğunu kabul etmek anlamına gelir.
Konuyla ilgili 4 alıntı
”Gidilen ay nurdu hani,
toprak taş çıktı dört yanı
Kabe namaz ramazanı,
bayramdan da geçmişim ben” (Aşık Yener)
”Abdestimiz katlanmak,
namazımız sabretmek
Biz bir oruç tutarız,
ramazana benzemez” (Seyit Nesimi)
”Oruç namaz gusül aşk;
hicaptır aşıklara
Haktan ayrı ne vardır
kalma güman içinde” (Yunus Emre)
Ramazan ayında kapanan
meyhanelerin, dervişlere vermiş olduğu sorunu, ironik bir dille şu şekilde
ifade etmiştir Fuzuli:
”Ramazan ayı gerek açıla
cennet kapusu, ne reva kim ola meyhane kapısı bağlu
Fethi meyhane için
kılayım Fatihalar, ola kim yüzümüze açıla bir bağlu kapu” (Fuzuli)
4-
HAC ve UMRE:
İslam dininin zorunlu kıldığı beş temel ibadetlerden biri de hacca gitmektir.
Hacca gitmek Müslümanlar için olmazsa olmaz nitelikte bir ibadettir.
Kızılbaş/Alevilik‘te ise hacca gitmek gibi bir ibadet bulunmamaktadır. Alevi
felsefesi; ”yüzünü hacca, Kabe'ye, Mekke’ye dönmek” yerine , “insana dönmeyi”
doğru bulan bir mantık üzerinden, haccı reddeder. Bu felsefe ‘insanı en kutsal Kabe’ olarak adlandırır.
Konuyla ilgili 3 alıntı:
”Ellerin kabesi var,
benim kabem insandır
Ateş nardadır sacda
değildir
Keramet hırkada tacda
değildir
Ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de hacda
değildir” (Hacı Bektaş)
”Al yezit seccadeni, git
mescidinin yoluna
Pir eşiği benim kabem,
kıblegahım kime ne” (Seyit Nesimi)
”Sorun bana aklı olan,
gönülmü iy kabe mi iy
Ben aydırım gönül iydir,
gönüldedir hak durağı” (Yunus Emre)
5-
TANRI İNANCI:
: İslam inancına göre tanrı, yaratıcı irade olarak doğaya ve evrene aşkındır.
Bu inanca göre tanrı bir anlamıyla yaratmış ve çekilmiştir. Dışarıdan bir
gözlemci olarak yarattığı bu evreni ve büyük sınavı denetlemektedir. İslam’a
göre tanrı, insanı kendisine itaat etsin diye yaratmış ve bu itaat süreci
içerisinde insanı çeşitli sınavlara tabii tutarak, ceza(cehennem) ve
ödüllendirme(cennet) gibi yaptırımlar uygulayan bir varlıktır. Kızılbaş/Alevi
inancına göre ise tanrı (hak), doğaya ve evrene aşkın değil, tam tersine ona
içkindir. Başta insan olmak üzere tüm varoluş tanrının (hak) kendisidir. Alevi
felsefesi tanrıyı insanda aramak ve insanı tanrılaştırarak ona bir kutsiyet
atfetmek üzerine kurulu bir düşünce zeminine dayanmaktadır. Bu felsefe ayrıca;
”var olan en büyük şey şayet tanrı ise; o halde var olan en büyük şey olarak
tüm evrenin kendisi tanrıdır” der. Tanrıyı doğada arayan bu inanç, bu nedenden
kaynaklı insana ve doğaya bir kutsiyet atfeder ve bunlara karşı büyük bir saygı
duyulması gerektiğini belirtir. Alevi inancının en kutsal mekânlarının doğanın
bağrında olması ve bu felsefenin doğada bulunan çok çeşitli canlıları
kutsallaştırması da, bu durumla ilişkilendirilerek açıklanmaktadır. Alevi
felsefesine göre tanrıdan korkmak, tanrı denen ‘şey’in kendi varlık nedenine
aykırıdır. ”tanrıdan korkulmaz, ona sevgi duyulur” diyen bu felsefe; ”enel
hak”(ben Allah'ım) biçiminde insanın tanrılığını formüle ettiği duruma binaen,
insana büyük sevgi duymayı öğütler. Alevi inancının ve felsefesinin en önemli
isimlerinden Hallacı Mansur ve Seyit Nesimi gibi isimler ”enel hak” düşüncesini
dillendirdikleri için Müslümanlar tarafından derileri yüzülerek
katledilmişlerdir.
Bununla birlikte Alevi
inancında, İslamiyet’te asla görülemeyecek bir davranış biçimi olarak;
Müslümanlığın ve diğer tüm ”semavi” dinlerin tanımladığı tanrıya ironik
eleştiriler sunulması yaygındır. Bu ironik eleştirilere literatürde
“şathiye” denir.
Konuyla ilgili alıntılar:
”Sofu olan taşa döner,
biz döneriz yâre karşı
Hakkı insanda bulmuşuz,
dönmeyiz duvara karşı” (Kul Ahmet)
”El erliği ile anılır,
filan oğlu filan diye
Anan yoktur baban yoktur,
sen benzersin piçe tanrı” (Kaygusuz Abdal)
”Ademi balçıktan yoğurdun
yaptın, yaptın da n’eylersin bundan sana ne
Hallettin insanı saldın
cihana, salıp da n’eylersin bundan sana ne” (Behlül Dana)
‘Kazanlarda katranların
kaynarmış, yer altında balıkların oynarmış
On bu dünyaya kadar
ejderhan varmış, şerbet mi satarsın yalancı mısın (tanrı)” (Azmi)
”Mahkeme var diyorlar
burdaki niye, sen yarattın bizi gel diye diye
İşkence varmış orda
ölüye, maksat öyle idi niçin yarattın” (Dertli Zebunu)
"Kalp gözüyle gördüm
Rabbimi, Sordum ‘Kimsin sen?’ diye, ‘Sensin’ dedi." (Hallac-ı Mansur)
İslam’ın en temel beş
şartını bile yerine getirmeyi kabullenmeyen bir inanç sistemi olarak Aleviliği
İslam içi biçiminde tanımlamak; hem İslam’ın kendisini yanlış yorumlamaktır,
hem de Aleviliğin kendisini yanlış tanımlamaktır. Son olarak bu yazının sonuna
Aşık İbreti’nin “BADE-İ AŞK İLE MESTİZ” şiirini bırakmak istiyoruz.
Evvelden bade-i aşk ile
mestiz
Yerimiz meyhane, mescit
gerekmez
Saki-i kevserden kandık
elestiz
Kuran-ı natık var sâmit
gerekmez
Cennet irfan imiş remzini
bildik
Bai bismillahtan dersimiz
aldık
Cemâl-i dilberi aşikâr
gördük
Cennetteki huri, gilman
gerekmez
Gelmişiz cânânın
asitanına
Sıtkıyla sarıldık dost
dağmanına
Canla baş koymuşuz aşk
meydanına
Hayvan kesmek gibi kurban
gerekmez
Bize lâzım değil müftü
fetvası
Ehl-i aşk olanın var
âşinası
Ademi hor görüp olmayız
asi
Secdeden ar eden şeytan
gerekmez
Biliriz abdesti, savmı,
salâtı
Kelime-i şahadet, haccı,
zekatı
Taklit ile olmaz hak
farziyatı
Riya ile olan iman
gerekmez
Biliriz mevlayı
vicdanımızda
Allah aşikârdır
seyranımızda
Kuş dili okunur
irfanımızda
Arabi, Farisi lisan
gerekmez
Yürekte gizlidir bizim
derdimiz
Taklide bağlanmaz hiçbir
ferdimiz
Nefsimiz iledir daim
harbimiz
Cahil-ü nadanla kavga
gerekmez
Öncelikle emeğiniz var olsun, ilminiz gür olsun. Yazıyı okudum ancak konular oldukça yüzeysel işlenmiş Müteşerri İslam, İslam'ın hakikati gibi aktarılmış. Aleviliği anlamak İkrar ve müsahiplik cemlerine girmekle mümkündür. Girerseniz eğer Kur'an'ı, Ehlibeyt'e Meveddeti ve diğer hususları fehmedebilirsiniz. Muhabbetle
YanıtlaSilÖncelikle yapıcı eleştiriniz ve temennileriniz için çok teşekkür ederim. Eleştirinizdeki “İslam'ın sadece müteşerri yönüyle tanımlandığı” tespitiniz çok kıymetli. Yazımda amacım, Aleviliğin ritüel, ibadet ve Tanrı anlayışı bakımından kurumsallaşmış İslam yorumu ile arasındaki farkları ortaya koymaktı. Namaz ve zekat kısmında dikkat ederseniz sadece Kur'an'ı referans aldım. Aleviliğin ne kurumsallaşmış normatif İslam (Sünnilik) ne de Kur'an İslam'ı ile bağdaşmadığını savunuyorum. Elbette Alevilik içinden bakıldığında Ehlibeyt sevgisi, Kur’an’a referans ve manevi boyutlar İslam’la örtüşüyor gibi yorumlanabilir. Ama aynı şekilde Paganizm ve Zerdüştlük gibi dinlerle de örtüşüyor. Ama biz bu yüzden Alevilik için Paganizm ya da Zerdüştlük dininin bir kolu demiyoruz. Sizden bir ricada bulunacağım. Zerdüştlük hakkında bilgi veren bir yazı okuyun ve araya "Hz Ali, 12 İmam, Ehli Beyt, Kerbela..." gibi kelimeleri ekleyin. İslam'dan daha çok benzediğini göreceksiniz. Ama bu yine demek değildir ki Alevilik, Zerdüştlük dininin bir koludur. Bu yazıda, daha çok normatif İslam anlayışıyla (fıkhi ve ibadet temelli) kıyas yaparak, aradaki ayrışmaları nesnel biçimde göstermeyi amaçladım. Elbette Alevilik gibi kadim ve içkin bir inanç sistemini tam olarak anlayabilmek için, ikrar, müsahiplik ve cem ritüellerine tanıklık etmenin, deneyimsel boyutun çok önemli olduğu da şüphesizdir. Yorumunuz bu anlamda bakış açımı genişletti, teşekkür ederim. Bu alanda derinlik olduğu konusunda size katılıyorum ama bu derinlik, inanç sistemleri arasındaki temel farkları ortadan kaldırmaz. Aleviliği anlamanın en iyi yollarından biri cemlere katılmaksa da, bu yazının amacı bu deneyimi değil, doktrin farklarını nesnel olarak ortaya koymak. Yorumunuz bana farklı bir derinlik ve bakış açısı kattı; bunu içtenlikle söylüyorum. Tekrar teşekkür ederim. Alevilik serisi için bir iki yazı daha yazacağım, o yazılara da eleştirilerinizi beklerim.
Sil