V FOR VENDETTA
2005 yılında James
McTeigue yönetmenliğinde beyazperdeye taşınan V for Vendetta, yalnızca
bir çizgi roman uyarlaması değil, aynı zamanda totaliterliğe karşı bireysel
başkaldırının simgesi haline gelmiş bir kült eserdir. Alan Moore’un yazdığı ve
David Lloyd’un çizdiği orijinal çizgi romanın karanlık distopyası, Wachowski
kardeşlerin senaryosuyla sinemaya uyarlandığında, yalnızca sinema tarihine
değil; sokaklara, protestolara, maskelere ve hafızalara kazındı.
Bu film, çağımızın en
temel çelişkilerinden birini — güvenlik karşısında özgürlük ikilemini —
distopik bir arka planla ortaya koyarken, izleyicisini yalnızca düşünmeye
değil, taraf olmaya da zorluyor.
Film, maskenin ardındaki bir isyanın çığlığıdır çünkü faşizan bir hükümetin yönettiği yakın gelecekteki İngiltere’de geçer. "Norsefire" adlı totaliter rejim; korku, sansür, din ve milliyetçilikle halkı bastırırken, geçmişin karanlık sırlarını da gizlemektedir. Sözde ulusal birliği sağlamak adına yapılan sistematik baskılar, medya tekeli ve sokağa yayılan gözetim ağıyla desteklenir. Tam bu noktada, yüzünde Guy Fawkes maskesiyle dolaşan gizemli bir adam olan V, sistemi çökertmek için kolları sıvar. V; kimsesiz, yüzü yanmış ama fikirleri sapasağlam bir devrimcidir.
V’nin hikâyesi, bir
bireyin geçmişte gördüğü zulmün bugünkü eylemlerine nasıl dönüştüğünü
anlatırken; onun yolları televizyon çalışanı Evey Hammond ile kesişir.
Evey’nin hikâyeye katılmasıyla izleyici; yalnızca sistemin değil, bireyin içsel
dönüşümüne de tanıklık eder. Film, Evey üzerinden sadece dışsal bir devrimi
değil, bireysel özgürleşmenin sancılı sürecini de anlatır.
V for Vendetta'nın ana
çatısı, "özgürlük" ve "korku" arasındaki çatışmaya
kuruludur. Norsefire rejimi, halkı güvende tutma bahanesiyle onları korkuyla
yönetmektedir. Korkunun toplumda nasıl sistematik bir itaate dönüştüğünü
gösteren bu yapı, Michel Foucault’nun iktidar ve gözetim kavramlarını
anımsatır. Gözetleniyor olma düşüncesi, bireyi pasifleştirir; özgürlük, ancak
korkunun aşılmasıyla mümkündür.. V ise, bu korkunun zincirlerini kırmak için
"terörist" olarak yaftalanmayı göze almıştır. Film, izleyiciyi bu
soruyla baş başa bırakır: “Terörist ile özgürlük savaşçısı arasındaki farkı kim
belirler?”
V, devlete karşı
yürüttüğü mücadelede bir örgüte ya da bir halk gücüne dayanmaz. Onun yöntemi
bireyseldir, kişisel bir adalet anlayışından beslenir. Bu yönüyle V, klasik
anarşist düşüncenin özünü yansıtır: Devletin varlığı, baskının kaynağıdır.
V’nin eylemleri, Mikhail Bakunin’in ya da Emma Goldman’ın yazılarında yer alan
"eylemci anarşizm"i hatırlatır.
“Halk, hükümetten
korkmamalı. Hükümet, halktan korkmalı.” – V
Bu cümle, filmin anarşist ruhunu en açık şekilde özetler.
V'nin eylemleri, sistemin
şiddetine karşı "performans şiddeti" içerir — yalnızca yıkım değil,
aynı zamanda sanatla ve simgesellikle yapılan bir devrimdir.
Filmde sürekli tekrar
edilen bir cümle vardır:
“Remember, remember, the
fifth of November…”
Bu söz, İngiliz
tarihindeki Gunpowder Plot (Barut Komplosu) olayına gönderme yapar. Guy
Fawkes’un başarısız darbe girişimi, yüzyıllar sonra bir özgürlük sembolüne
dönüşür. Film, hafızanın politik gücünü vurgular: Unutmamak, direnmenin ilk
adımıdır.
Guy Fawkes'un tarihsel
kimliğiyle V arasında kurulan bağ, bireysel eylemin mitolojik boyuta
ulaşabileceğini gösterir. Burada "mit" salt bir geçmiş değil, aynı
zamanda geleceği dönüştürme potansiyelidir.
V’nin gerçek kimliği
hiçbir zaman açıklanmaz. Onu insan yapan yüzü değil, fikirleridir. Bu yönüyle
V, bir bireyden çok bir sembol, bir kolektif bilinçtir. Yanık bedeni, geçmişin
travmalarını; maskesi ise geleceğin umudunu temsil eder. V'nin kimliğinin açıklanmaması,
onun kişisel intikam arzusundan daha büyük bir amaca hizmet ettiğini vurgular: "Kim
olduğum önemli değil. Önemli olan neye inandığım."
V'nin eylemleri, ahlaki olarak sorgulanabilir olsa da, onun motivasyonu tamamen felsefidir: Zihinsel köleliğe karşı mutlak özgürlük.
V, aynı zamanda bir
sanatçıdır. Eylemleri neredeyse teatraldir. Hedef seçimi, zamanlaması,
konuşmaları, Shakespeare alıntıları — hepsi onun devrimci eylemini bir
gösteriye dönüştürür. Onun için devrim, yalnızca politik bir eylem değil, aynı
zamanda estetik bir eylemdir.
Biraz Evey’den bahsetmek gerekirse, Evey; başlangıçta korkak, sisteme uyum sağlayan
sıradan bir vatandaştır. Ancak V’nin ona uyguladığı zorlu dönüşüm süreci
(özgürlük için saçlarını kaybettiği, neredeyse ölüm sınırına geldiği o
sahneler), bir tür yeniden doğuştur. Evey, korkularını yendiğinde özgürleşir.
Bu dönüşüm, bireysel devrimin ta kendisidir.
Evey’nin değişimi,
felsefi olarak Stoacı bir dönüşüm gibidir: Korkularla yüzleşmek, kaybı
kabul etmek, acıyı bir öğretmene dönüştürmek. Bu anlamda Evey, yalnızca
hikâyenin tanığı değil; kendi içindeki tiranı yenen bir özgürlük savaşçısıdır.
Son derece politik olan bu filmin politik arka planına değinmeden olmaz. V for Vendetta’nın yazıldığı dönem, Margaret Thatcher’ın muhafazakâr iktidarına karşı bir eleştiriydi. Ancak film, 2000’li yılların post-11 Eylül dünyasında yeniden yorumlandı. ABD'nin Patriot Act politikaları, sivil özgürlüklerin kısıtlanması, kitlesel gözetim gibi temalar filmde açıkça işlenir.
Bir anlamda film, George
Orwell’ın 1984 romanının sinemasal bir devamı gibidir. Total gözetim,
medya manipülasyonu, yapay gündemler ve korkuya dayalı siyaset… Tüm bunlar,
günümüzle hala korkutucu biçimde örtüşür.
Ve belki de en önemlisi…
“Bir insanı öldürebilirsin. Ama bir fikri asla öldüremezsin.”
Yazı burada bitti ancak merak edenler için sinematik analizleri de yapmadan geçmeyelim:
Filmde kullanılan siyah,
kırmızı ve gri tonlar; hem atmosferin distopik havasını güçlendirir hem de
karakterlerin içsel karanlıklarını yansıtır. V’nin kırmızı gülü (Scarlet
Carson), ölümle gelen adaleti; siyah pelerin ise isyanın gölgesini simgeler. Ayrıca
şehir mimarisi, yüksek kontrastlı ışık oyunları ve V’nin "Shadow
Gallery" isimli gizli evi, hem gotik hem barok sanatın izlerini taşır. Bu
sanatsal atmosfer, karakterlerin ruh haline uygun bir psikolojik zemin yaratır.
Guy Fawkes maskesi ise,
filmden sonra tüm dünyada bir direniş sembolüne dönüştü. Özellikle Anonymous
ve Occupy Wall Street gibi toplumsal hareketlerde sıkça kullanıldı. Maskenin
anlamı şudur: Kim olduğumun önemi yok, önemli olan neye inandığım. Bu
noktada Carl Jung’un "persona" kavramı akla gelir. Maske,
yalnızca bir saklanma biçimi değil; kolektif bilinçaltının bir yansımasıdır. V,
maskeyi takarak bireyselliğini siler, onun yerine bir fikir olarak yeniden
doğar.
Müzik kullanımında
ise Beethoven’ın 5. Senfonisi
gibi klasik parçaların kullanımı, V’nin karmaşık karakter yapısına hizmet eder.
Hem zarif, hem patlayıcı, hem düşünsel, hem de kaotik bir atmosfer yaratır.
Müzik, şiddetle güzelliğin iç içe geçmesini sağlar. Bu noktada müzik, V’nin
karakteri gibi, hem meditatif hem kışkırtıcı bir araç haline gelir.