GÜNEŞİN OZANLARI
"Susturamazsın nefretinle, güneşin ozanlarını..."
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde kalemleriyle, sözleriyle, türküleriyle hayatı aydınlatan 33 can, yobazlık ve nefretin körüklediği bir yangında katledildi. Yıllar sonra, metal müziğin epik ve teatral anlatımıyla tanınan Almora, Güneşin Ozanları adlı şarkısıyla bu karanlık güne bir türkü yaktı. Ama bu sıradan bir yas türküsü değil... Metalin en güçlü epik anlatılarından biri olan Güneşin Ozanları, bu utanç verici olayın karşısında yükselen direnci, hafızayı ve sanatın küllerden yeniden doğuşunu dile getiriyor. Bu yazıda şarkının sözleri, müzikal yapısı ve kültürel gönderileri üzerinden bir Madımak ağıtı olarak nasıl yükseldiğini derinlemesine inceleyeceğiz.
Şarkı 4/4'lük ölçüde ilerler. Mid-tempo bir progresif metal formuna sahip olan eser, ağır adımlarla ilerleyen bir epik yürüyüş havası taşır. Vurgu her zaman sözlere alan açacak biçimde yapılmış, dramatik yapı öne çıkarılmıştır. Vokal hem teatral hem liriktir. Masalsı bir anlatıcı gibi, ancak aynı zamanda öfkeli ve yaslı bir halk ozanı gibi söyler. Yer yer çığlığa yakın vurgularla acı ve direniş duygusu yükseltilir. Kadın vokal, hem anne hem yazar hem de tanık gibi konuşur dinleyiciye.
"Yaksan bile bedenimi, ben doğarım küllerimden" ateşin içinden konuşan aydınlığın sesidir. Yangına işaret eder. Ancak burada yangın yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda kültürel bir kıyımın metaforudur. Sanatçılar, düşünürler ve ozanlar ateşe verilmiş olsa bile fikirleri ve sözleri yanmamıştır.
Katledilen canlarımız, Güneşin Ozanları olarak karşımıza çıkıyor. “Güneş” burada hem ışık hem de hakikat anlamındadır. "Güneşin Ozanları", gerçeği dile getiren, halkın vicdanı olan, karanlığa karşı kalemiyle duran aydınlardır. Sivas’ta yitirdiğimiz Metin Altıok, Asım Bezirci, Behçet Aysan gibi isimleri sembolize eder.
Kayaların ruhundanım ben... Bu satır, direnişin coğrafyasını ve toplumsal hafızayı simgeler. Ozan; sadece bireysel değil, kolektif bir ses olarak geçmişin tüm acılarını sırtlamış gibidir. Bu yönüyle sözler neredeyse bir mitolojik figürün ağzından dökülür.
37 Güneş: Şarkının belki de en çarpıcı noktası. Hayatını kaybeden 37 kişi, birer güneş gibi anılır. Bu hem bir ağıt hem de bir anmadır. "Işıldar durur yüreğimde" demesi, onların hâlâ yaşadıklarının ilanıdır.
Şarkı; bir sanatçının yanmasına değil, sanatın kendisinin yakılmak istenmesine karşı bir çığlıktır. Anadolu Aleviliği ve Direniş Kültürü, "güneş", "ozan", "kayalar", "yüzyılların öyküsü" gibi ifadeler, Alevi-Bektaşi geleneğinin sözlü kültürüne ve tarih boyunca süren direnişine gönderme taşır. Şarkı aynı zamanda bir inancın hafızasına sahip çıkar. Son derece epic ve masalsıdır. Özler neredeyse bir destanın dizeleri gibi akar. Şiddet karşısında pasif bir kurban değil, küllerinden doğan bir Zümrüdüanka (Simurg) karakteri yaratılır. Almora, bu şarkıyla birlikte metal müziğin sadece öfke değil, hafıza, saygı ve anma alanı da olabileceğini gösterir. Akorlar birer meşale, ritim ise bir yürüyüş koludur.
Bir ağıt ve yemin olarak Güneşin Ozanları, yalnızca bir müzik parçası değil, aynı zamanda Madımak’ta söndürülmeye çalışılan ışığın yeniden yakılmasıdır. Almora, bu şarkıyla hem ölenleri anıyor hem de yaşananları unutturmamak için direniyor. Her söz ve her nota yıkılmayan bir belleğin inşasıdır. Bizler ise, bu şarkıyı dinlerken sadece müziğe değil, aynı zamanda tarihe ve insanlığa kulak veririz: “Gücün varsa durdur beni!”