Son Akşam Yemeği
Son Akşam Yemeği
Leonardo Da Vinci’nin
“Mona Lisa”dan sonraki en ünlü eseri olan “Son Yemek” ya da “Son Akşam Yemeği”,
15. Yüzyılda, Duke Lodovico Sforza’nın isteği üzerine Milano yakınlarındaki
Santa Maria Dele Grazie’nin duvarına yapılan bir fresktir. “Altın Oran”ın
başarıyla kullanıldığı bu freskte Hz. İsa, son akşam yemeğinde havarilerine,
içlerinden birinin ona ihanet edeciğini açıklamıştır ve bu açıklama sonrası
havariler arasındaki korku ve şaşkınlık yansıtılmıştır. Leonardo’nun kullandığı
malzemeden dolayı hassas bir çalışma olan bu fresk, o hayattayken tahrip olmaya
başlamıştır ve günümüze kadar da onarılmıştır; ama yanlış müdahaleler de eserin
bozulmasını hızlandırmıştır. Bu kadarla anlatılmaması geren bu şaheser de,
“Mona Lisa”dan farksız değildir rivayetler konusunda.
Leonardo, bu muhteşem
resme başladığında gücünün doruğundaydı.O dönemde Milano dışında bile tanınıyor
ve belki de yaşayan en büyük İtalyan sanatçı olarak biliniyordu.
Sıradışı üslubu açısından
Leonardo, “Son Akşam Yemeği” ile gelenekleri yıkan bir başyapıt üretti. Ancak
işe yaklaşımı ile hem işverenin, hem de koruyucusunun keyfini kaçırdı.
Leonardo’nun yavaşlığı, manastırın baş rahibinin sabrını tüketti. Baş rahip, sanatçının
çalışmasına sesini çıkartmadan, saatlerce bakakalmasından; birkaç fırça
darbesinin ardından, günün geri kalanın bölümünde ortalarda gözükmemesinden
yakınmaya başlamıştı.
Leonardo’nun bu
yavaşlığı, herkesçe bilinen yeteneklerini ortaya dökme tarzındandır. Onlara
göre Leonardo, uygun yüz hatlarını bulup bunları kafasına yerleştirinceye dek,
Milano sokaklarını arşınlayıp durmuştur. Babası, Leonardo’nun “Son Akşam
Yemeği” tablosunu üretmesine tanık olmuştur 1550’lerde şöyle yazmıştır:
“Bir yüzü resmetmek
istediğinde, önce onun ayırt edici özelliklerini ve mizacını ele alırdı..ve
nasıl olması gerektiğine karar verdiğinde; bu tür insanların bir araya geldiği
yerlere gider ve bıkmadan yüzleri, tavırları, giysileri ve bedensel hareketleri
gözler.. bunları defterine kaydederdi.”
1497 de Leonardo’nun bu
proje için iki yılın büyük bölümünü harcamasından sonra; sabrı taşan ve
sanatçının yemekhanesinde yarattığı dağınıklığa kızan baş rahip, Ludovico’ya
şöyle yakınmıştı:
“Bitmeyen yalnızca
Yahuda’nın başı. Bir yılı aşan bir süredir Leonardo resme dokunmadığı gibi,
görmeye bile bir kez geldi.”
Ludovico öfkeyle,
Leonardo’yu gecikmenin nedenlerini açıklaması için, yanına çağırttı. Bir
çağdaşın anlattığına göre, Leonardo şöyle cevap vermişti:
“Ekselansları
bitirilmemesi gerekenin yalnızca Yahuda’nın başı olduğundan haberdarlar.
Herkesin bildiği gibi, o kötülüğüyle göze batan bir alçaktı. Dolayısıyla
günahkarlığına uyan bir çehreyle betimlenmeli. Şimdiye değin, en azından bir
yıldır, gece gündüz her gün Ekselanslarının bildiği gibi, kentin tüm
haydutlarının yaşadığı Borghetto’ya gidiyorum. Ancak henüz aklımdakine uygun
kötülükte bir yüz bulamadım. Bu yüzü bulduğumda resmi bir günde bitireceğim.
Ancak eğer araştırmam sonuçsuz kalırsa, Ekselanslarına beni şikayet etmeye
gelen ve aranan özelliklere tam uyan baş rahibin çehresini kullanacağım.”
Bu zekice cevap
Luduvico’yu güldürdü. Vasari’nin aktardığı gibi:
“Bu cevap, dükü gülmekten
kırdı geçirdi ve şaşkınlık içindeki zavallı baş papaz da, Leonardo’yu rahat
bıraktı.”
Bu tabloyu Leonardo, yeni
bir tarzda, kendi buluşu olarak hazırladığı boyalarla resmetmiştir. Ve ne yazık
ki; solmaya, kabarmaya ve dökülüp bozulmaya başlamıştır. Ancak yine de ressam
Rafael, bu tabloyu tamamen bozulmadan, kopya etmiş ve böylece onu unutulmaktan
kurtarmıştır.
Leonardo’nun eserlerini ve özellikle “Gizli Son Akşam Yemeği: La Çena” adını
verdiği en büyük eserini tanımada, onun bu duyguları, birer ipucu olarak
anılabilir. Ve belki bu nedenle duygu ve düşüncelerini açıklamak için “Gizli Son
Akşam Yemeği” tablosuna, İsa’yı ön planda resmetmiştir. Ve yine bunun içindir
ki, dehasının bütün olanaklarını kullanarak bu tabloyu yaratmıştır.
Milano’da çok ünlü olan
“Milano Katedrali” meydanından başlayarak şehrin kenar mahallelerine kadar
uzanan “Via Dante” sokağında St. Maria della Grazie adındaki küçük, fakat çok
eski bir manastır vardır. Leonardo, bu katedralin “Sofra Odası”ndaki duvarlarının
birine, bütün genişliği boyunca, “Gizli Son Akşam Yemeği” adını verdiği bir
tablo işlenmiştir. Bu tablo; büyük bir odayı göstermektedir. Bu salonun dip
tarafında üç pencere görülmektedir. Salonun ön kısmında uzun bir masa
bulunmaktadır. Masanın arka kenarına, yüzleri tabloya bakanlara dönük olarak
oturanlar vardır. Bunlar İsa ve 12 havarisidir. İsa, oturanlar arasında ve
masanın ortalarında oturmaktadır. Havarilerin altısı, İsa’nın sağında, altısı
solunda; yan yana oturmuşlardır. İsa’nın başı, hafifçe sol omzuna doğru
eğiktir. Gözleri donuktur, belirsizdir. İki elini masaya birbirinden biraz açık
olarak dayamıştır. Derin düşünceler içindedir, çok üzüntülü bir hali vardır.
Sanki, bütün üç yıl boyunca; öğrencileriyle bir arada, hep beraber geçirdiği
günlerden sonra neler olacağını tanımlayan bir görüntü içindedir.
Leonardo’nun resim
sanatındaki büyüklüğünü anlamak için her şeyden önce, iki şey üzerinde, evvelâ
kompozisyon üzerinde, sonra ışık ve gölge üzerinde durmak lâzımdır. Onun en
büyük kompozisyonu Cenacolo (Son Akşam Yemeği) olduğu için bu eserdeki
üstünlüğünü belirtmek yeter. Santa Maria delle Grazie’nin yemek salonunda
bulunan bu freskonun her tarafı aradan yarım asır geçmeden çatlamış, boyaları
dökülmüş; beceriksiz ellerin tamirleriyle eser, büsbütün berbat bir duruma
düşmüştür. Bugün, son şekli ile onda gölgeleri andıran figürlerden başka bir
şey görülmez. Fakat buna karşılık, Leonardo’nun talebelerinden Marco
d’Oggione’nin 1510 senesinde, aslının bütün parlaklığı içinde bulunduğu
sıralarda, yapmış olduğu kopyalar vardır; Paris’te Louvre müzesinde bulunan kopya
ile Londra’da güzel sanatlar mektebindeki kopya bu ressama atıf vardır.
Eser, Magripli Ludovico
tarafından Santa Maria Delle Grazie manastırı yemekhanesi için ısmarlanmıştır.
Sanatçının tamamlayabildiği birkaç resimden biridir. Daha Leonardo hayatta iken
yıpranmaya başlaması, renklerin doğallıklarını kaybetmesi, inanılmaz bir
talihsizliktir. Bunun da nedeni Leonardo’nun salondaki rutubeti hesaplamadan
değişik bir boyama tekniği uygulamasıdır. Ancak bu hali ile bile, insan
dehasının büyük mucizelerinden biridir
Rahiplerin uzun yemek
masalarının bulunduğu salonun bir duvarını boydan boya kaplayan, dört metre
genişliğindeki bu başyapıt, ilk açıldığı gün müthiş bir heyecan uyandırmıştı.
Salonun doğal ışığı yemek masasının tam üzerini aydınlatmakta, perspektifle birlikte,
resme sanki salonunun uzantısıymışçasına bir derinlik kazandırmaktadır
Kompozisyonun iç
mekanlara taşınmaya başlandığı ilk resimlerden biridir Santral perspektif
kurallarına göre yapılmış olup orta çizgi Hz. İsa’nın sağ gözünden geçer. Bu
duruş, aynı zamanda Hz. İsa’nın manevi konumunu da betimlemektedir.
Rönesans’la birlikte
çizgisellik, yüzeysel üslup anlaşılırlık ve çokluk resimde işlenmiştir.
Çizgisel üslup cisimler ve uzayla uğraşır ve üç boyutluluk izlenimi vermek için
ışık ve gölgeyi kullanır. Ama çizgi kesin bir sınır olarak üstün, ya da hiç
değilse onlara eşit bir yer alır. Rönesans’ta bütün elemanlar tek tek ele
alınıp işlenmiştir. Parçalar tek başına ve bütüne karşı sorumludurlar. Leonardo
haklı olarak ışık-gölge karşıtlığının babası sayılır ve özellikle onun “Son
Akşam Yemeği” Yeniçağ sanatında ilk defa olarak ışık-gölgenin kompozisyon
etkenleri olarak büyük çapta kullanıldığı ilk resim olmuştur.
Leonardo Da Vinci ilk kez
Sfumato (boyalı yüzeyler arasında yumuşak geçiş) kullanılmıştır. Rönesans’ta
kapalı üslupla birlikte her şey dengelidir ve geometrik orantı vardır. “16.
Yüzyılda resmin kısımları bir merkezi eksen etrafından düzenlenmektedir, ya da
eğer bu yoksa, tablonun iki yarısı arasında tam bir denge gözetilmektedir.
Örneğin Leonardo’nun İsa’nın son akşam yemeğinde, bir orta figürün ötekilerden
ayrılması ve yan grupların dengeli olarak ele alınmasıyla simetrik form
gerçekleşmiştir.”
Leonardo’nun Son Akşam
Yemeği isimli resmi, yarattığı gerçeklik algısı ve sanatsal ifadenin dengeli
bileşimi ile en önemli eserlerinden biridir. Yapıt Milano’da Santa Maria dele
Grazie manastırının rahiplerinin yemek yedikleri dörtgen salonun bir duvarında
yer almaktadır. İsa on iki havarisiyle birlikte uzun bir yemek masasının
etrafında betimlenmiştir. Bu başyapıt halka açıldığında, rahiplerin uzun yemek
masalarının yanında, İsa ve Havarilerinin yemek masasının göründüğü an,
yarattığı izlenimi yaşamaya çalışalım. Bu kutsal öykü, o zamana dek, seyirciye
bunca yakın olmamıştı. Rahiplerin yemek salonuna bir başkası daha eklenmişti
sanki ve Son Akşam Yemeği elle tutulur bir şey oluvermişti”
Hz. İsa’nın son akşam
yemeğinde havarilere “İçinizden biri bana ihanet edecek” dediği anı anlatır.
Hz. İsa masanın ortasında sakin bir şekilde yalnız olarak oturmaktadır.
Kendisini ikili üçlü gruplar halinde çevreleyen havariler bu sözü nedeni ile
şaşkınlık içerisindedirler. Masanın en solundaki Bartholomaus, heyecanla ayağa
fırlamış, yanındaki Jacobus Minör ve Andreas ise ellerini havaya kaldırmıştır.
Peter (Petrus) de ayağa kalkmış, masanın ortasına doğru kızgınlıkla
bakmaktadır. Hain Judas (Yahuda) hayretle geriye fırlamıştır, sağ elinde
ihaneti karşılığında almış olduğu para kesesini tutmaktadır. Judas daha önce
yapılmış olan tüm Son Akşam Yemeği resimlerinin aksine masanın önünde değil,
diğer havarilerle birlikte arkasında durmaktadır. Yanındaki Johannes (Yuhanna)
ise henüz hainin kimliğini bilmediğinden gayet sakin, ellerini birleştirmiş bir
şekilde oturmaktadır. Yine resmin sağındaki havarilerin her biri değişik bir
hareket yaparken zaman durmuş gibidir
Masa örtüsü ve tabaklar
üzerindeki desenler izleyenleri hayrete düşürecek kadar ayrıntılar
içermektedir. Masa üzerindeki yiyecekler ise enfes natürmort örnekleridir.
Son Akşam Yemeği’nin
Menüsü
Milano’daki Santa Maria
delle Grazie Kilşsesi’nin yemekhane duvarında bulunan ‘Son Yemek’ tablosu 1997
yılında kapsamlı bir restorasyondan geçirildi. Restorasyon sırasında
araştırmalara ışık tutmak üzere dijital fotoğraftan, radyolojik taramaya kadar
bir çok yöntemle tablonun görüntüleri de alındı. Bu veriler üzerinde Sanat
Tarihi Profesörü John Varriano’nun yaptığı araştırmalar sonucu hazırladığı
‘Leonardo ile akşam yemeğinde’ başlığını taşıyan makalesi Gastronomica
Dergisi’nde yayınlandı.
Makalede şimdiye kadar İsa Peygamber’in yemek yediği masada sadece ekmek ve kuzu eti olduğu düşünülürken, son araştırmalara göre, masanın o kadar da sade olmadığı ortaya çıktı. Masada ayrıca dönemin gözde yemeklerinden ekşi soslu portakal dilimleriyle süslenmiş ızgara yılanbalığının da masada bulunduğu belirtilirken, masa üzerinde ayrıca nar olduğu da belirlendi.
Son Akşam Yemeği
Tablosu ve Sembolizm
Son Akşam Yemeği’nde İsa
ve Havarileri Kutsal Kase’den şarap içiyorlar ve ekmek yiyorlardı. Ancak
resimde kâse ve şaraplı ekmek görülmemesi Hıristiyan dünyasında yıllardır
tartışma konusu olmuştur.
Resmin kurgusu büyük bir
anakronizm sorununu içinde barındırır. Yaşadığı tarih itibarı ile Hz. İsa ve
havarilerinin masada oturarak yemek yemeleri mümkün değildir. Masa etrafına
konulan sandalyeler ve bu düzenekte yemek yeme çok sonraki zamanlarda yerleşmiş
bir gelenektir.
Da Vinci’nin şifresi
kitabına göre Hz. İsa’nın solundaki kadın, Magdalalı Meryem’dir ve kalça
kısımlarından birleşmişlerdir ikisinin arasında kocaman bir V yani paganların
KADIN sembolü bulunmaktadır ve giysileri de birbirlerinin simetrisidir. Ayrıca
oluşan v şekli, kutsal kaseyi tanımlamaktadır. Yani kutsal kase, v şeklindeydi.
Kitaba göre Hz. İsa’nın Magdalalı Meryem’den çocuğu olmuştur. Yine kitaba göre
Magdalalı Meryem, Hz. İsa’nın sağ diğer tarafına geçtiğinde kocaman bir ters V,
yani paganların ERKEK sembolü ortaya çıkmaktadır. Yine Dan Brown’un iddiasına
göre Leonardo Da Vinci bu yüzden ‘İsa’nın Son Akşam Yemeği” tablosunda
Magdelena (Mecdelli Meryem)’yı simgelemek için M harfine yer vermiştir.
İncil’e göre Hz. İsa; o
anda öğrencilerine seslenmiş ve onlara: “İçinizden biri, bana hainlik
edecek!..” demiştir. Bu olaydan büyük bir üzüntü duymaktadır. Ve üzüntüsünde
haklıdır. Çünkü o, konuşmalarını, öğütlerini dinleyen yüzlerce ve binlerce
kimse arasından yalnız 12 kişi seçmiştir; onlarla yakınlık ve dostluk
kurmuştur. Üç yıl boyunca düşüncelerini, duygularını ve bütün ruhunu onlara
açmıştır. Sıkıntılarını ve dertlerini onlarla paylaşmıştır. Fakat şimdi, şu
anda güvendiği bu 11 öğrencisinden birisinin kendisini ele vereceği, kendisine
hainlik edeceği kuşku ve düşüncesi zihnini kaplamıştır. Bu nedenle, hiç
durmadan kendi kendine sanki. “Güvendiğim bu kişilerden biri ha?!” der gibidir.
Eğer Heraklit, o anda
orada bulunsaydı mutlaka kendini tutamaz, hüngür hüngür ağlardı. Michelangelo
ise, öfkesinden yerinde duramaz, taşkınlıklar yapardı. Demokrit’e gelince, o
da, herhalde bu kadere acı acı gülmekten kendini alamazdı. Ya Leonardo?!.. O bunların
hiçbirini yapmaz; sadece kendine özgü belirsiz ve esrarlı gülümsemesinin yüzüne
yansıyan şafak aydınlığına benzer bakışlarıyla, oradakileri birer birer
süzerdi!
Son Akşam Yemeği
Tablosu’ndaki Diğer Sırlar
Slavisa Pesci isimli bir
bilgisayar uzmanı, tablonun üzerine, özel bir teknik kullanarak aynı tablonun
aynadaki görüntüsünü koydu.
Tablodaki görüntüde
ortaya çıkan kadının Meryem olduğu ve Da Vinci Şifresi romanında da
iddia edildiği şekilde Hz. İsa’nın bebeğini tuttuğu iddia ediliyor. Masanın
ucunda ise bir şövalyenin oturduğu görülüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder