Mitoloji ve Psikoloji



Mitoloji ve Bilim İlişkisi: Psikomitolojik Yansımalar

Doğaya ve insana özgü hayal ürünü öyküler bütünü olan mitoloji, tıpkı bilim gibi, insanın evreni ve dünyayı algılama, açıklama ve anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Mitoloji ile bilim arasındaki etkileşim, uygarlık tarihinin başlangıcından bu yana varlığını sürdürmektedir. İnsan yaratıcılığının dışa vurumu olan mitoloji, günümüz biliminde özellikle terminolojik bağlamda yoğun biçimde kullanılmaktadır. Bu noktada mitolojik semboller, insanın varoluşsal sürecine ışık tuttukları ve anlatımı kolaylaştırdıkları için; tıp, psikoloji, sosyoloji, iletişim ve yönetim gibi pek çok disiplinde tercih edilmektedir.

Kökenbilim: “Mythos”, doğa güçlerini ve doğaüstü varlıkları konu alan hayal ürünü öykü anlamına gelirken; “logos” ise söz ya da akıl anlamına gelir. “Mythology”, insanlığın geçirdiği gelişim evrelerini ve düşünsel atılımlarını yansıtan önemli bir bilgi kaynağıdır.

İnsan doğasına özgü semboller bütünü olarak tanımlanabilen mitoloji, din, bilim ve sanat gibi kültürün temel dinamiklerinin gelişiminde öncü bir rol üstlenmiştir. Bu bağlamda, psikolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasından önce, mitler aracılığıyla insanların içsel tepkilerine ve yaşam dinamiklerine dair ipuçları sunduklarını, insan doğasına ilişkin bulguların sistematikleştirilmesi sürecine katkı sağladıklarını söylemek mümkündür. Bu açıdan mitolojiyi, “ilkel psikoloji” ya da “arkeopsikoloji” olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

Freud, mitlerin insanların kolektif ve sürekli rüyaları olduğunu savunurken; Jung, mitlerin evrensel, kolektif ve estetik bir yapıya sahip olduklarını, rüyalar ve efsaneler aracılığıyla ortaya çıktıklarını belirtmiştir. Jung’a göre dinamik mitler, kolektif bilinçdışının arketipleridir ve her ne kadar insan ürünü olsalar da bireyde korku ile arzu arasında gidip gelen çift yönlü duygular yaratırlar. Mitler, bireyin kendisiyle ilgili en soylu ve en içten hakikatlere ulaşmasını sağlayan ruhsal metaforlar niteliğindedir. Hillman ise psikenin —diğer bir deyişle Jung’un tanımladığı bilinç ve bilinçdışı öğelerden oluşan kişiliğin— temelinde mitlerin bulunduğuna dikkat çekerek, psikolojinin de nihayetinde bir tür mitoloji olduğunu ileri sürmektedir. Bilinçdışının mitolojik boyutuna dayanan bu tür görüşler, psikoloji literatüründe mitsel öğelerin tercih edilmesine zemin hazırlamaktadır.

Bu bağlamda psikoloji literatüründe geniş bir kullanım alanı bulan ve psikomitolojinin temelini oluşturan bazı mitsel öğeler şu şekilde özetlenebilir:


Oidipus Kompleksi

“Oedipus” ismindeki “oedima” şişlik, “pus” ise ayak anlamına gelir. Thebai Kralı Laios ile Iokaste'nin oğlu olan Oidipus, Yunan mitolojisinin en trajik figürlerinden biridir. Iokaste hamileyken gördüğü bir rüyanın, doğacak çocuğun babasını öldüreceği şeklinde yorumlanması üzerine, bebek doğar doğmaz dağa terk edilmiştir. Ayak bilekleri delinip şiş geçirildiği için kendisine “şiş ayaklı” anlamına gelen Oidipus adı verilmiştir.

Korint Kralı Polybos ve eşinin büyüttüğü Oidipus, gençliğinde gerçek ailesine dair şüpheler duymuş ve tanrı Apollon’a danışmak üzere Delphoi tapınağına gitmiştir. Kehanette babasını öldürüp annesiyle evleneceği bildirilen Oidipus, dönüş yolunda bir adamı öldürür ve Thebai’ye ulaşır. Burada halkı korkutan Sphinks adlı canavarı bilmece çözerek alt eder ve ödül olarak kraliçe Iokaste ile evlenir, tahtı devralır. Yıllar sonra bir veba salgını üzerine kehanet yeniden gündeme gelir; babasını öldürüp annesiyle evlendiğini anlayan Oidipus, gözlerini iğneyle kör ederken, Iokaste intihar eder.

Freud’un psikolojiye kazandırdığı “Oidipus Kompleksi”, erkek çocuğun annesine duyduğu bilinçsiz ilgi ve babaya karşı kıskançlık duygularını ifade eder. Bu kompleks, fallik dönemde (3–4 yaş) babanın rakip olarak görülmesi ve annenin ilgisini kazanma arzusuyla belirginleşir. Ayrıca, Oidipus’un gözlerini kör etmesine atıfla, kişinin kendi gözlerine zarar vermesi durumu psikiyatrik literatürde “Oidipism” olarak tanımlanır.


İkarus

Giritli mimar Daidalos’un oğlu İkarus, Kral Minos’un emriyle Labirent’e hapsedilir. Kaçış için babası tarafından balmumundan kanatlar yapılır. Daidalos, oğluna ne çok alçaktan ne de çok yüksekten uçmaması gerektiğini söyler. Ancak İkarus, özgürlük duygusu ve kibirle yükseldikçe yükselir; güneşe yaklaştıkça balmumu erir ve denize düşerek boğulur. Bu olaydan ötürü, Ege Denizi’nde Sisam Adası çevresindeki bölge “İkarus Denizi” olarak anılır.

“İkarus’un Uçuşu”, kişinin başkasının desteği olmadan başarıya ulaşma çabası ile yasağa duyulan çekimin ifadesi olarak kullanılmaktadır. Psikolojide ise ergenlerin ailelerinden bağımsızlaşma ve bireyselleşme çabalarını simgeler.

Kassandra Kompleksi

Truva Kralı Priamos ile Hekabe’nin kızı olan Kassandra, geleceği görme yeteneğiyle tanınır. Ancak bu yeteneği, Apollon’un kendisine duyduğu aşk karşılığında vermesiyle başlar. Kassandra, tanrının teklifini kabul etmiş gibi yaparak yeteneği elde eder fakat Apollon’un aşkını reddeder. Tanrı, bu ihanete karşılık ağzına tükürerek onun söylediklerine kimsenin inanmayacağı bir lanet bırakır. Böylece Kassandra, geleceği öngörebilir hâle gelir fakat uyarıları asla dikkate alınmaz.

Kassandra Kompleksi, geleceğe dair öngörülerde bulunup çevresini uyaramayan, bu nedenle ikilemler ve ruhsal çöküntüler yaşayan bireylerin yaşadığı durumu tanımlar. Bu sendrom, insanların kaçınılmaz gerçekleri inkâr eğiliminden kaynaklanmaktadır.





Orestes Sendromu

Agamemnon ile Klytaimestra’nın oğlu olan Orestes, annesi ve onun sevgilisi Aegisthus tarafından öldürülen babasının intikamını almak üzere yetiştirilmiştir. Orestes, annesini ve onun sevgilisini öldürür ancak bu eylem, onun vicdanını rahatsız eder. Öç perileri (Erinysler) tarafından takip edilen Orestes, uzun yıllar süren bir arınma süreci sonunda huzura kavuşur.

Orestes Sendromu, erkek çocuğun bilinçdışı düzeyde öz annesini öldürme arzusunu temsil eder. Shakespeare’in “Hamlet” adlı trajedisi, Orestes Kompleksi’nin edebi bir yansıması olarak kabul edilir. Danimarka Prensi Hamlet’in, babasını öldürerek annesiyle evlenen amcasından intikam alma mücadelesi bu bağlamda okunabilir.

(Shakespeare, 1996).

 

 



İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *