Makina Elektrika
Makina Elektrika,
Türkiye’nin en uzun soluklu ve en büyük Rock/Metal gruplarının arasında önde
gelen Pentagram’ın, 2017’de grubun bütün üyeleriyle çıkardıkları “Akustik”
albümünden sonra bu sinerjiyi kaybetmemek adına 2022 yılında yayımladığı ve 2023’te
plak formatında fiziksel olarak da dinleyiciyle buluşan son stüdyo albümüdür.
Albüm, çıktığı gibi tüm sevenlerinin dikkatini çekti ve Pentagram tarihinde
kendisine de özel bir yer aldı. 2019’da çalışılmaya başlanan albüm, salgın
sebebiyle ancak 2022’de dinleyicisiyle buluştu. Pentagram albümlerinde genelde
İngilizce şarkılar çoğunlukta olsa da bu albümde 5 adet Türkçe şarkı
bulunmaktadır. Tek tek şarkıları analiz etmeye geçmeden önce, albümün bizce en
güzel yanı, her bir şarkısının diğer albümlerin de bir özeti olması. Örneğin
“Revenant” şarkısı MMXII albümüne (Hatta direkt “Beyond Insanity” şarkısına),
“Sensiz” şarkısı “Bir” albümüne, “Maymunlar Gezegeni” ve “Damn the War” şarkısı
“Trail Blazer” albümüne, gönderme yapıyor. “Ödenmez” adlı şarkıda ustamız Murat
İlkan’ın kadife sesiyle “Anatolia” albümünün tadını dinleyicisine veriyor.
“Sur” şarkısı ise “Unspoken” albümünün genel temasına sözsel olarak benziyor.
Ayrıca son şarkı “Seek and Destroy” ile grup üyeleri geçmişlerinin omuzlarından
düşmediğini izleyicisine gösteriyor. Albüm sadece müzikal olarak değil, tematik
olarak da karanlık bir atmosferin içinde geziniyor. Rock-Metal estetiğinin, distopik
öğeler ve içsel çöküş imgeleriyle birleştiğini görüyoruz. Albümde yer alan her şarkı, hem
yapısal hem de duygusal katmanlarıyla derinlemesine analiz edilecek türdendir. Gitar
rifflerinin sertleştiği, vokal tarzının çeşitlendiği ve elektronik ögelerin
metal sound ile harmanlandığı bu albümün bir diğer güzel yanı ise,
Pentagram’ın üç farklı dönemden üç vokalistinin (Ogün Sanlısoy, Murat İlkan,
Gökalp Ergen) bu albümde bir araya gelerek hem nostaljik hem de çağdaş bir
atmosfer yaratmış olmasıdır. Bu durum albümün vokal çeşitliliğini artırdığı
gibi çok sesliliği de kavramsal bir zemine oturtmuştur. Albüm hakkında genel
özetten sonra tek tek şarkıları incelediğimiz bölüme geçebiliriz.
1- BU DÜZEN YIKILSIN: Albümün
açılıș parçasında Moğollar’ın “Bir Şey Yapmalı” şarkısı gibi bir
şarkı ile başlıyor. Demek istediğimiz, bu şarkı sadece bir albümün giriş şarkısı değil aynı
zamanda ideolojik bir manifesto. Şarkı, geleneksel batı müziği ölçülerinin
dışına çıkarak 9/8 aksak ritim (asymmetric meter) ile karşımıza çıkıyor. Bu,
Türk halk müziğiyle metalin buluşma noktası da aynı zamanda çünkü 9/8 ritim
kalıbı üzerine oturan riffler; Anadolu aksaklığı ile metalin lineer gücünü
sentezliyor. Ayrıca metal rifflerin modern elektronik perküsyonla süslenmesi de bir diğer dikkat çekici unsur. Girişte senkoplu davullar (syncopation) ve distortion gitarlar
heyecanı artırdığı gibi, davulların şamanik bir özelliğe sahip olması da bizce gözden kaçmaması gereken bir detay. Şarkının sözleri sadece otoriter düzene ve sisteme değil, bireysel kabullere ve alışkanlıklara da saldırı niteliğinde. “Bu Düzen Yıkılsın”
nakaratı, sistem karşıtı bir manifestoyla birleşiyor. Tıpkı Moğollar’ın “Bir
Şey Yapmalı” derken kitleleri mücadeleye çağırması gibi. Türk sanat müziği
motiflerini kullanan grup, bu tin dolu değişim çağrısını ritmik açıdan da
desteklemiş görünüyor. Bu noktada koro kısmında kullanılan kolektif vokal (gang
vocals) yöntemi, isyanın kitlesel doğasını simgeliyor. Pentagram, diğer
albümlerde yaptığı gibi Metalin protest yanını bu albümde de net biçimde ortaya
koyuyor. Pentagram, "Bu Düzen Yıkılsın” derken sadece politik bir rejimi değil, tüm alışkanlıklar, yanlış
normlar ve kabullenilmiş adaletsizlikleri hedef alıyor. “Dualar tutmadı,
gönüller doymadı” Dinsel inanç sistemlerine, toplumsal beklentilere ve
bireysel tatminsizliğe bir gönderme. “Kadınlar gülmedi” Kadınların sosyal
pozisyonuna dair sessiz ama net bir eleştiri. “Saraylar yetmedi, savaşlar
durmadı” Güç hırsının ve iktidar döngüsünün bitmeyen doğası. “Vebali hâlâ
boynumuzda” – Kolektif suç fikri: sistemin yıkılmasında herkesin sorumluluğu
var. Şarkı, geçmişi suçlayıp kenara çekilmek yerine, içinde bulunduğumuz
“düzen”in devamını sağlayan bireysel rahatlıklarımızı da sorguluyor. “Makina
Elektrika” albümü, tematik olarak bozulmuş sistemler, insanın içsel döngüsü,
evrim, tekrar, acı ve yeniden doğum gibi fikirler üzerine kurulu. Bu ilk
parça ise, bahsettiğimiz tüm bu yapının temeline “yıkım” olgusunu yerleştiriyor. “Yıkmak” burada
nihilist bir kavram değil; aksine yeniden inşa edebilmenin ön şartı olarak
sunuluyor. Pentagram, bu şarkıyla bir kez daha gösteriyor ki onlar sadece metal
yapmıyor. Yerli bir müzik dili oluşturuyorlar. 9/8 ölçüsü, Anadolu halk
müziğinin derinlerinden çıkarılmış ve modern metal ile iç içe geçirilmiş durumda. Bu
formül, onları Batı’daki benzerlerinden ayıran en güçlü unsur. Çünkü “Bu Düzen
Yıkılsın”, yalnızca sert bir şarkı değil; bir eylem çağrısı, hesaplaşma ve bilinç
uyanışı. Müzikal olarak da Pentagram’ın yıllardır oluşturduğu çizgiyi
sürdürürken, yeni nesil metal anlayışına göz kırpan bir modernite de taşıyor. Bu
şarkı, sahnede çığlıkla söylenmek, yumrukla eşlik edilmek ve kitlelerin diline
dolanmak için yaratılmış bir çağrıdır.
2- SUR: Albümün ikinci şarkısı
Sur, melodik atmosferi güçlendiren clean gitar ve gidişat içindeki descending
lead melodiler ile öne çıkıyor. Ayrıca grup, şarkıyı 4/4 düz ölçü içinde
mezzo-forte (orta güçlü) vokal yoğunluğu ve counter-melody gitarlarla
zenginleştirmiş. Şarkının orta temposu, çarpıcı bir groove üzerine oturuyor ve
gitar harmonileriyle adeta bir coşku yaratıyor. Ayrıca “Baba”lar bu bölümde, mod değişimi yaparak
minör tondan majöre doğru kısa süreli bir “umut” hissi yaratmaktan da geri
durmuyor. “Sur” insanın kendisine ördüğü zihinsel duvarlardır. “Sur”, duvar
metaforu üzerinden bir iç hesaplaşmayı, çöküşü ve çözülmeyi anlatıyor. Hem dış
dünyaya hem de bireyin içine dair bir çözülmeden bahsediyor Pentagram. "Kalın
taşlarla örülmüş tüm zihinsel ve toplumsal duvarlar eninde sonunda yıkılacaktır; Sur, yalnızca fiziksel değil, psikolojik bir yapıdır." diyor. Birey, hayatı boyunca
içten içe büyüyen korkular, travmalar, savunma mekanizmalarıyla kendine bir
duvar örer. Bu şarkı, o duvarın bir noktada çatlayıp yıkılacağını ve yerle bir olacağını anlatıyor.
“Sonuna kadar taşıyamazsın / Dökülür bütün sırlar” Sırlar, bastırılmış
duygular, geçmişin ağırlığı sonunda taşınamaz hâle gelir. “Kaleler düşer,
korunamazsın” En güçlü sanılan yapılar bile yıkılabilir. Savunma sistemleri
çöktüğünde geriye çıplak insan kalır. Burada “Sur” aynı zamanda bir toplumun da
metaforu olabilir: yozlaşmış, bastırılmış gerçeklerle dolu bir yapının sonunda
devrilmeye mahkûm olması. İlginçtir, insanlar kendilerini korumak için duvar
örer; ama zamanla o duvarlar onları dış dünyadan koparır, yalnızlığa iter.
“Sur” aynı zamanda kolektif hafızada hem güvenliği hem ayrılığı temsil eder.
Şarkı burada bu ikili durumu sorgular: "Korunduğumuzu sandığımız yapılar, bizi
kendimizden uzaklaştırır mı?" ve "Gerçekten neye karşı korunuyoruz?
Yoksa asıl tehlike zaten içeride mi?" Bu sorunun cevabı ise artık dinleyicide... Yapısal olarak değinmek gereken bir diğer nokta ise şarkının yavaş ilerleyişi ve
dramatik vokal performansı. Bu performans şarkıyı neredeyse bir metal monoloğu gibi
hissettiriyor. Nitekim bu yüzdendir ki şarkı; canlı performanslarda seyircisinde
yankı bulan, yüksek içsel bağ kurulan parçalardan biri hâline geldi. Duvarlar
yıkılır, sırlar açığa çıkar. Ve insan, en çok kendi içindeki savaşta
savunmasızdır.
3 PRIDE: Albümün 3. Şarkısı,
grubun Haziran ayında çıkararak ezilen bir kesime sıcak bir selamı olarak
görülebilir. Şarkıda çift katmanlı gitarlar arasında harmonik çatışma
oluşturularak vokalin dramatikliği duyuluyor. Gurur ve kibir paradoksu arasında
gidip gelen sözler; bireysel özgürlüğün nimet ve yıkıcılık yüzüyle yüzleştiriyor bizi. Nakaratta yükselen ton, psikolojik bir tablo çiziyor. “Pride”
sadece kibir değil, aynı zamanda kişisel sınırların da temsili. Pentagram, İngilizce
sözler ile evrensel bir dilekte bulunuyor: gurur, yalnızlıktır. Grup, burada
“gurur” kavramını klasik bir erdem değil, çürümeye neden olan bir duygusal
zehir olarak ele alıyor. Şarkı, bireysel başarının arkasındaki yıkımı
sorgularken, modern insanın yalnızlığını da önümüze seriyor. “Pride” kelimesi
burada bir övünç değil, yıkıma yol açan bir körlük. Şarkı bize şunu söylüyor:
İnsan, kendi kibriyle yükselir ama o kibir eninde sonunda onu kör eder, yalnızlaştırır ve
başkalarına zarar verir hale gelir. “Pride in our veins, breeding roots of crime.” Gurur,
damarlarımızda akan bir zehir gibi; bizi suça, yıkıma, yalnızlığa götüren şey.
“The price is always paid by the ones we love.” Asıl bedeli sevdiklerimiz yani çevremizdekiler öder.
Kibir, başkalarının acısını doğurur. Bu satırlar sadece kişisel değil,
toplumsal düzeyde de okunabilir: Liderlerin, toplumların, ideolojilerin kibri,
yıkımın başlangıç noktası olabilir. Pentagram
bu şarkıda kapitalist başarı anlatısına da ince bir eleştiri yöneltiyor. Her
şeyin “tek başıma yaptım” anlayışı üzerine kurulmuş olduğu bir çağda yaşıyoruz. “Pride”,
bu anlatının içindeki sessiz çöküşü anlatıyor. Başarı, yalnızca bireysel zafer
midir? Yoksa ardında ihmal edilmiş ilişkiler, görmezden gelinen insanlar,
boşalmış ruhlar mı vardır? “Pride”, Pentagram diskografisinde ritmik olarak en
deneysel, lirik olaraksa en bireysel yüzleşme içeren parçalardan biri.
Albümdeki protest yapıdan saparak, daha içe dönük bir özeleştiri sunuyor.
Üstelik bunu müzikal olarak da farklılaştırarak yapıyor. Yalnızca teknik bir
metal parça değil; aynı zamanda bir karakter analizi. Kendini her şeyin üstünde
gören insanın, kendi içinden çürüyüşünü anlatan bir ağıt. Ayrıca bu parça,
albümdeki en teknik ölçü değişimlerinden birine sahip çünkü gitaristlerimiz
Metin, Demir ve Hakan bu noktada ustalıklarını sergilemekten geri durmuyorlar.
4- REVENANT: Albümün esas olarak
başladığı şarkıdır. Şarkı kılıç sesiyle başlayıp kılıç sesiyle bitmektedir. “Revenant”
(geriye dönen hayalet), geçmişin travmalarıyla yüzleşmeyi ve bu travmaların tekrar
yüzeye çıkışı, bastırılanların geri dönüşünü anlatıyor. Ölüm ve yeniden doğuş,
varoluşsal bir alt metinle işleniyor. Şarkının gitar solosu öncesi ritmik
susturma (chugging) uygulanarak dramatik yükselişe alan açılmış. “Revenant”,
kelime anlamı olarak “öldükten sonra geri dönen ruh” anlamına gelir. Pentagram,
bu şarkıda hem bireysel hem toplumsal geçmişin gölgeleriyle yüzleşiyor.
Geçmişten kaçış yoktur, çünkü bastırılan her şey bir gün “geri döner”. Ve yine
Pentagram'ın bir başka şarkısında dediği gibi "Omzumuzdan düşmüyor
geçmişin yükü." Şarkıda nakarata yaklaşırken tempo artıyor, sonra tekrar
düşüyor bir psikolojik dalgalanma gibi. Solo bölümünde küçük aralıklarla
oynanan kromatik geçişler, huzursuzluk hissini tırmandırıyor. Sevgili Gökalp
Ergen’in İngilizce vokali, neredeyse bir şamanik anlatı gibi: öfkeli ama ağır.
Vokal tonlaması boyunca nefesli ve sanki uğultulu bir derinlik var; bu, bir
hayaletin sesini çağrıştırıyor. Nakarat sırasında daha güçlü, bağıran bir tona
geçiliyor: bastırılmış duygunun dışavurumu. Revenant, yalnızca ölülerin değil;
bastırılmış duyguların, öfkelerin, unutulmuş travmaların, geri
dönüşüdür. “Fate of our nation is our tragic past” Ulusların ve bireylerin
geçmişleri, bugünü şekillendirir. Bastırılan her travma, bir hayalet gibi geri
döner. “A twisted gaze with thousand eyes inside” Binlerce göz, binlerce geçmiş
tanığı: herkesin içinde gömülü bir hayalet vardır. “Too much pain and sadness
to see” O kadar çok acı var ki, bakmak bile cesaret ister. Bu sözler sadece
bir bireyin değil, bir toplumun kolektif bastırmasını da anlatıyor olabilir.
Belki bir ülkenin bastırdığı tarihi, belki bir bireyin bastırdığı acıları... Değinmek gerekir ki “Revenant”, klasik anlamda bir korku figürü değildir. Buradaki “hayalet”,
geçmişin geri dönüşüdür ama aynı zamanda bir uyarıdır. Şarkı, geçmişle
yüzleşmeden özgürleşemeyeceğimizi söylüyor. Görmezden gelinen travmalar,
bastırılan suçlar, unutulmuş ölümler… Hepsi geri döner. Ve geldiğinde sadece
korku değil, içsel bir hesaplaşma getirir. Bu açıdan “Revenant”, hem bireysel
psikolojiye hem kolektif bilinçdışına dair çok katmanlı bir şarkı. “Revenant”,
albümdeki en karanlık ama aynı zamanda en dürüst parçalardan biri. Bastırılmış
olanın geri dönüşünü hem sözle hem de müzikle etkileyici biçimde işliyor.
Pentagram, bu şarkıda hayaletten korkmak yerine onunla yüzleşmeyi öneriyor.
Çünkü bazı hayaletler sadece korkutmak için değil, uyanmak için gelir.
5- SENSİZ: Albümün bu şarkısında
grubun son vokalisti Gökalp Ergen’den karanlık sesiyle içimize işleyen ilk
vokalisti Hakan Utangaç’a geçiş yapılıyor. Akustik gitar tonlarının “slide”
tekniğiyle kullanımı, doğulu bir ağıtı andırıyor. Bu ağıt melankoliye
boğulmadan yapılan bir yalnızlık ağıtı ancak “Sensiz” yalnızlık üzerine
yazılmış bir şarkı değil. Bu parça, birinin yokluğuyla yeniden var olmayı,
yıkıcı bir kaybın ardından anlam inşa etmeye çalışmayı anlatıyor. Varlığı kadar
yokluğu da hayatı şekillendiren birinin ardından gelen sessiz çığlık bu.
“Ahey!” ünlemleri, şarkının ritmine karşılık gelen bir iç çekiş gibi duyuluyor.
Bu vokal detayı, sadece bir ses değil; sessizlik içinde yankılanan bir
haykırış. “Geri dönülmez yerçekimsiz adımlar” Bu dize, dönüşü olmayan hataları
ya da tercihlerimizi temsil ediyor. “Ucu görünmez affedilmez hatalardan.” Hatalar artık sadece geçmişte değil, bugünün
de şekillendiricisi. “Günahlar bedelsiz, Yarından habersiz.” Günahlarımızın
bedelini ödemedik ama geleceğimiz de bu yüzden karanlık olabilir. Bu satırlar
sadece birine duyulan özlem değil, aynı zamanda özneye duyulan öfke, kendine
yönelmiş pişmanlık ve belki de zamanı suçlama üzerine kurulu. “Bir anıt diktik
Ucu görünmez hatalardan” Bu dizeler, geçmişin yükünü bir anıt gibi taşımak
fikrini çağrıştırıyor. Her acı, her pişmanlık bir tuğla gibi üst üste eklenmiş
ve artık silinemeyecek büyüklükte bir yapı olmuş. Bu anıtı yıkmak imkânsız;
onunla yaşamak gerek. "Yerçekimsiz adımlar", boşlukta yürümek
gibidir. Ne nereye bastığını bilirsin ne de bir yönün vardır. Bu, kişinin
duygusal eksenini yitirmesi anlamına gelir. Belki sevdiği kişinin gidişiyle,
belki bir travmayla oluşan o eksensizlik, bu şarkının merkezindedir. Bu şarkı,
aynı zamanda yüksek dramatik yoğunluğu sayesinde adeta bir sahneye çıkarılmış
iç monolog gibi. Vokaldeki teatral ağırlık ve armonik zemin bu hissi
güçlendiriyor. Özetle, “Sensiz”, albümün duygusal ağırlık merkezidir (Ödenmez şarkısıyla beraber). Aksak
ritimlerden ve politik temalardan uzaklaşarak dinleyiciyi iç dünyasına çeker.
Bu parça, Pentagram’ın sadece sertliğiyle değil, duygusal derinliğiyle de ne
kadar güçlü bir anlatıcı olduğunu gösterir. Bu şarkıyı dinlerken yalnız
hissetmeyiz… çünkü içimizde bir yer hâlâ onunla konuşur. Son olarak,
“Baba”ların “Sen” derken kimden ve neyden bahsettiği ise muhtemelen asla
bilmeyeceğimiz bir sır.
6- MAYMUNLAR GEZEGENİ: Grup bu kısımda ikinci albümünü sevenler için yeterince doyurucu bir şarkı ile karşımıza çıkıyor. Vokalde ise grubumuzun karizmatik vokali Ogün Sanlısoy var. Pentagram bu parçada doğrudan, sert ve ironik bir dil
kullanıyor. “Maymunlar Gezegeni”, yalnızca 1970’lerin bilimkurgu kültürüne
gönderme yapan bir başlık değil, insanlığın zihinsel ve ruhsal evrimine dair
sert bir eleştiri. Şarkı, ismine referans olarak kaotik ama kontrollü
thrash/groove yapısında. Syncopation’lar, agresif rifflar ve orta tempoda
sürükleyicilik barındırıyor. Progresif geçişlerle ayrıca bir özgünlük katılmış.
Şarkı, düz 4/4 ölçü kullanırken içerdiği senkoplar (“Kurduğun tuzak, girdiğin
kafes”) ile ritmik dinamizmi artırıyor; bu da groove metal etkisini
güçlendiriyor “Asla evrilmiyor maymunlar gezegeni” ifadesinde, insan
uygarlığının yüzeysel evrimle yetindiği, zihinsel anlamda geri kaldığı
eleştiriliyor. Buradaki “maymun” doğrudan insanı simgeliyor. Fiziksel olarak
evrimleşmiş olabiliriz ama zihinsel, toplumsal ve ahlaki olarak hâlâ aynı
yerdeyiz. Maymun metaforu ayrıca teknolojik ama düşünsel anlamda kısıtlı
bir toplum imgesi kuruyor. Sözlerde bir sosyal hiciv de var. İnsan doğasının
ilkel tarafı “İnsan ölür, insan yapar, tekrar doğar” gibi dizelerle döngüsellik
vurgusu yapılıyor. “Çözsen fark etmiyor
dünyanın düzenini” Sistem o kadar
çürümüş ki, farkındalık bile değiştirmiyor. “Zaman bir garip sonsuz yılan”
dizeleriyle zamanın döngüsel ve hafızayı yok edici yapısına atıf
yapılıyor. Burada yılan, hem zamanın hem de insanın aldatıcı doğasının sembolü
haline geliyor. Bu satırlar yalnızca bireyin değil, toplumun kolektif çıkmazına da işaret ediyor. Modern çağda insanlık, daha zeki ama daha duyarsız. Daha hızlı
ama daha kayıp… “Maymunlar Gezegeni” filmine geri dönmek gerekirse filmde, insanlar dünyayı mahvedip hayvanların hâkimiyetine bırakır.
Pentagram burada metaforu ters çevirir: “İnsanlar, evrimleşmiş bedenlerde hâlâ
ilkel zihinlerle yaşar.” Buradaki ironi, sadece bilimsel değil, ahlaki ve
felsefi bir çıkmazı da sorgular. “Neden hâlâ savaşıyoruz? Neden kaynaklar eşit
dağılmıyor? Neden su gibi temel haklara bile herkes ulaşamıyor?” Cevap: Çünkü
biz hâlâ “maymunlar gezegeninde” yaşıyoruz. Şarkı, tekrar eden “insan görür, insan yapar” dizesiyle sorumluluk
kavramını gündeme getiriyor. Gördüğümüz kötülüğü biz yaratıyoruz. Sadece sistem
değil, birey de suç ortağı. Bu, Pentagram’ın mesajlarında sıkça gördüğümüz
ahlaki yüzleşmenin bir devamıdır. “Maymunlar Gezegeni”, “Makina Elektrika”
albümünün hem lirik hem yapısal açıdan en sivri şarkılarından biri. Düşünsel
olarak politik ama sloganik değil. İronik ama sadece gülmek için değil. Sert
ama duygusuz değil. Bu şarkı, dinleyiciye sadece “kafa sallatmak” değil, aynı
zamanda “ayna tutmak” için yazılmış. Çünkü bazen kendine maymun gibi bakman
gerekir. Neden mi? Evrilmek için...
7- DAMN THE WAR: Albümün 7. Parçasında thrash metal altyapıya sahip; hızla yükselen tempolu riffler ve Cahit Berkay’ın yaylı tamburu bu şarkıdaki sürpriz olarak karşımıza çıkıyor. Şarkı, adını adeta bir savaş çığlığı olarak attığı “Damn the War!” (Kahrolsun savaş!) cümlesiyle açıyor. Parça, hem güncel politik savaşlara hem de sistemsel yozlaşmaya karşı açık bir isyan içeriyor. Fakat bu isyan sadece dışsal değil; bireyin içsel sıkışmışlığına, umutsuzlukla savaşına ve duyarsızlığa da yöneliyor. Yapısal olarak Damn the War, şarkısında birden çok vokalist devrede. Şarkıda agresif, zaman zaman da korosallaşan katmanlı performanslar görülüyor. Damn the War, albümde “koroların vokale geçtiği” bir şarkı olarak öne çıkıyor. Savaşa karşı güçlü karşı duruş; “Savaşa lanet olsun, umudu savun” gibi mesajlar veriliyor. Ayrıca çocukların savaşla trajedilerine vurgu yapmaktan da geri durmuyor. (“Little kids … bleeding and dying”), günümüz medya ve sistem eleştirisi içeriyor. Ayrıca bu sözler, Orta Doğu’daki savaşlardan Ukrayna’ya, Filistin’den Suriye’ye dek dünya sahnesinde görmeye alıştığımız sivil dramaları yansıtıyor. Pentagram burada yalnızca savaş karşıtı değil, insanlık vicdanını provoke eden bir anlatım sunuyor. Şarkıda savaşın kolektif travması; bireylerin, özellikle çocukların maruz kaldığı fiziksel ve duygusal yıkım vurgulanıyor. “Ivory towers and gold, where the souls are sold” Elitlerin yaşadığı izole refah, savaşın ve açlığın karşıtı olarak sunuluyor. Ruhların satıldığı yer: Kapitalizmin karanlık yüzü. “Maze the rats and roll-the-bank” Bu dize, bireylerin birer kobay gibi sisteme sokulup sonunda banka sistemleri tarafından yutulmasına gönderme. Açgözlü finans sistemine doğrudan eleştiri. “The faces on the screen get the masses roaring” Medyanın savaş çığırtkanlığına dikkat çeker. Burada medya, propaganda aracı ve duyarsızlaştırma makinesi olarak işlev görüyor. “There’s no glory in a field of blood” Savaş kahramanlık değil, yalnızca ölüm ve yıkımdır. Bu, militarizmin yüceltilmesini reddeden doğrudan bir karşı duruştur. Bu parça İngilizce olmasına rağmen tüm dinleyicilere net bir mesaj iletiyor: "Savaş her dilde ve her yerde bela". Ayrıca, şarkı hem makro düzeyde (savaşlar, kapitalizm, medya) hem de mikro düzeyde (bireyin umut arayışı, içsel korku ve kayıpları) bir noktaya da dikkat çekiyor. Özetle, "Damn the War", Makina Elektrika albümünün politik ve etik merkezlerinden biridir çünkü Damn the War, Pentagram’ın sadece müzikal değil, etik duruşunun da bir manifestosu.
8- ÖDENMEZ: Albümün 8. şarkısında Murat İlkan’ın naif, kadife ama belirgin vokali karşımıza çıkıyor. Şarkının ritmi akustik yönde, 4/4’ten yumuşak tempoya geçiş, Erkan Oğur’un perdesiz gitarı ve kopuzu atmosferik duygu derinliği sağlıyor. Bu şarkı Pentagram’ın metalden akustiğe geniş yelpazesi içindeki nadir melankolik şarkı örneği. Şarkının sözleri derin bir saygı, özlem ve minnet duygusunu taşıyor. “Hakkın ödenmez” ifadesi, klasik Anadolu söyleminde yer alan, birinin emeğinin, sevgisinin ya da fedakârlığının asla geri verilemeyeceğini ifade eden güçlü bir ifadedir. Bu kişi bir anne, öğretmen, bir dost, belki de erken kaybedilmiş biri olabilir. Ama kim olduğu kadar, neyi temsil ettiği önemlidir: şefkat, umut, yön, hayat ışığı...“Derin boşlukta deniz feneri” Buradaki metafor çok etkileyici. Deniz feneri, yön gösteren, kaybolmuş ruhlara ışık tutan bir varlıktır. “Derin boşluk” ise ruhsal karanlık, kaybolmuşluk hissi ya da yaşama karşı duyulan anlam arayışını betimler. Bu kişi, bu boşlukta yön veren bir kılavuz, bir “mucize”dir. "Rüyadan güzeliz": Gerçekliğin soğukluğuna karşı geçmişte yaşanmış bir duygusal anın idealleştirilmesi. Umut ve Bilinmezlik: Hayatın çözülemez oluşuna rağmen umudun tükenmeyişi, şarkının umut yüklü duygusal derinliğini belirler. Kadim Duyarlı Ses: Bu, hem bireysel hafızayı hem de insanlığın ortak bilinçaltını çağrıştıran bir anlatıdır. Makina Elektrika, genel olarak distopik, sistem eleştirisi barındıran, toplumsal eleştirilerle yüklü bir albüm ancak Ödenmez şarkısıyla grup, albümde duygusal olarak soluklanıyor ve dinleyiciye bir nevi içsel mola sunuyor.
Son iki şarkı cover olduğu ve esasen Pentagram'a ait olmadığı için onların incelemesini yapmamayı daha uygun gördük. Bu yazıdaki amacımız temel olarak Pentagram'ın sıradan bir metal grubu olmadığını göstermekti. Hatalarımız varsa özür dileriz, keyifli okumalar.