Leblebi ve çay
Tarih 15.06.2025 akşam saatlerine doğru
60 yaşlarında, tatlı, samimi, kötülüğe dair kırıntı sahibi olmayan, Müslüman ve Çorumlu bir hanımefendi vefat etti.
Beraberinde, benim yani Yunus Emre Kabakılıç'ın "çocukluğum" diyebileceği güzel anılar, tatlı kareler, büyük dersler ve bolca çayla yenilen leblebi de güzel kadınla birlikte önce toprağın altına, sonra benim aciz bedenimde saklayabileceğim en güzel yerlere gömülecek.
Sahip olduğu evlatların üstüne annelik yapan bir anne tanıyorsanız ve şüphe duyacağınız hiçbir şey yoksa, o söze layık birini tanıyorsunuz demektir.
"Cennet annelerin ayakları altındadır."
O kadar çok şey yazabilirim ki, o kadar çok şey anlatabilirim ki, o kadar çok ağlayabilirim ki… Her şeyi o kadar çok yapabilirim ki, ucu bucağı yok. Burada olsa fotoğraflar çekilirdim, video kaydederdim sesini unutmamak için. Ona dair bir şeyler biriktirirdim. Basit insan kafası işte… Elden ne geliyorsa o kadarsındır.
Hem her şeyi yapabilecek genişliğe sahibim hem de bu genişliğin içerisinde karınca gibiyim. Toz kadarım, yokum.
"Ölüm karşısında kendisi bir şey yapamamış, ben kim oluyorum?"
Fakir bir hayata sahip olan bir kadın hatırlıyorum; bol soğuk su içen, acıyı seven bir kadın.
Mesela salatasız oturamazdı sofraya. Hatta bir gün bana,
"Ne sen yoğurtsuz oturursun sofraya ne de ben salatasız." dedi.
O gün benim için bitti her şey. En haklı kadın o oldu.
Kafası zehir gibi çalışırdı, bahçe işlerinden anlardı. Tamir falan da yaptığı olurdu. Sizden iyi olmasın, iyi dikiş dikerdi rahmetli. Beraberinde iyi bir öğretmendi, aklınıza gelebilecek çoğu şeyi ondan öğrenmişimdir.
Boşuna ikinci annem demiyorum ya.
Büyüdüğümü hissettiğim bir gün var.
Emine Yenge, "Leblebi var mı?" diye sormuştum.
Yanıt olarak,
"Yok kuzum, kilosu arttı ben de almadım." dedi.
O gün, "Tamam, sadece çay içerim. Kiraz varsa da sorun yok." dediğimi bilirim.
Yaşım varsın yoksun 8 bilemedin 9…
Ama hiç kötü hissetmedim, hiç sıkılmadım, hiç isyan etmedim.
Bugüne kadar yediğim leblebilere saydım. Bugüne kadar bana özellikle yaptığı yağlamalara, gözlemelere saydım.
Güzel kadın bir gözleme yapardı ki... Of.
Dünyanın en şanslı insanıydım çünkü dünya üzerinde yenilebilecek en iyi gözlemeleri yiyordum ve sadece ben yiyordum. Sırada kimse yoktu, gözlememe göz koyan yoktu. Sadece ben.
"Bir gözleme ne kadar iyi olabilirse o kadar iyi yapıyordun Emine Yenge."
Bir gün yola çıktık. Önce İstanbul Avrupa yakasında çok sevdiğim çocukluk arkadaşım Emine Yenge’nin torunu Talhalara, oradan da ertesi sabah Çorumluların olduğu bir pikniğe gittik. Unutmadım bir gün daha.
Talha ile güreş tuttuk, kazanana ödül vardı da Talha’yı torpillediler, bana hediye düşmedi.
Neyse ki Emine Annem simidin arasına kaşar peyniriyle reçel koymuştu. Asıl ödülün sahibi yine ben oldum haliyle.
"Allah’tan kork biraz, o şortu uzun giy, uzun!"
Çok özleyeceğim bir kadınsın sen Emine Anne.
Sabahları vakitsizce çıkıp penguen gibi yürüyüp sabah sofrasına oturup, biraz zeytin, biraz peynir, ekmek ve çay içişini unutamayacağım.
Bir gözün sıfıra yakın, diğer gözünse %50’nin altında görmesine rağmen sesimden tanıman ve beni ezberlemiş olman çok büyük bir şey. Hiç unutulacak gibi bir şey değil.
Yaz ayları evin önüne serdiğin tarhanayı, onun yarattığı acı ama güzel kokuyu unutmayacağım.
Annemin aktif olarak birçok konuda aldığı destekleri hiç unutmayacağım.
Herkesi sessiz ve tatlı şekilde dinleyişini…
Kalbinin %30-40 çalıştığını söylemelerine rağmen herkesten büyük ve işlevli bir kalbe sahip olduğun gerçeği...
Bana ölümü değil, ölümün oluşuna inat yaşamayı ve ölümle birlikte ölünmeyeceğini hem öğretmiş hem de hatırlattığın için teşekkürler.
Pahalı hayattan uzak bir hayat yaşıyor olman, bana da bu hayatta ekstranın bir önemi olmadığını öğretti.
Bana 21 yaşına gelsem de 1 yaşındaki Yunus gibi baktığın için teşekkür ederim.
Beni yargılamaktan kaçan tek kişi sendin belki de.
Nasihatini sıkılmadan dinleyeceğim kadın.
Hoşça kal.
Eğer farklı bir yerde görüşürsek, tekrar gözleme yap olur mu?
Yorumlar
Yorum Gönder