HAKARET VE ÖZGÜRLÜK
İnsanların düşündüklerini özgürce dile getirebildiği bir toplum, gelişebilir, dönüşebilir ve kendi hatalarını görebilir. Ancak günümüzde ifade özgürlüğü, "sınırlandırılması gereken" bir lütuf gibi sunuluyor. Sınırın başladığı yer genelde hep aynı: hakaret. Peki hakaret dediğimiz şey gerçekten toplumun ruhunu zehirleyen, ortadan kaldırılması gereken bir tehdit midir? Yoksa can acıtsa da, özgürlüğün doğal ve kaçınılmaz bir parçası mı? J. S. Mill, şöyle der:
"Bir görüş ne kadar yanlış olursa olsun, susturulmamalıdır. Çünkü o
yanlış düşünce, doğrunun yeniden parlamasına sebep olabilir."
Hakaret içerikli bir söz,
bize insanların iç dünyasını gösterir. Toplumun nabzını ölçmek, bastırmakla
değil, duymakla mümkündür. Bu yüzden, sadece doğru veya güzel olanı değil, rahatsız
edici olanı da korumalıyız.
1. Kime Göre, Ne
Hakaret?
Hakaretin en büyük
problemi şudur: öznel bir kavramdır. Aynı söz birine göre hakaretken,
bir başkasına göre dürüstçe söylenmiş bir eleştiridir. Örneğin "sen
yalancısın" demek, bazı hukuk sistemlerinde hakaret kabul edilirken, bazı
ülkelerde tamamen meşru bir ifade biçimi olarak değerlendirilir. Bu durumda
soru şudur: Kimin kriterine göre ifade özgürlüğünü kısıtlayacağız?
Bir düşünceyi “çirkin”,
“kaba” ya da “rahatsız edici” bulmak, onu yasaklamayı haklı kılar mı? Eğer
böyle düşünüyorsak, en önce filozofların, sanatçıların ve muhaliflerin
sözlerini sustururuz. Çünkü tarih göstermiştir ki, en çok rahatsız eden
fikirler, en çok değişimi başlatanlardır.
2. Sözle Mücadele
Hakaret, karşısına yasa
değil ifade ile çıkılması gereken bir davranıştır. Bir insan size ağır
bir söz söylediğinde ona dava açmak yerine, sözünüzle cevap verebilmelisiniz.
Toplumların medeni olma ölçütü, insanların ne kadar az küfrettiğiyle değil,
küfür karşısında ne kadar özgür ve güçlü cevaplar verebildiğiyle ölçülür.
Yasaklar, bireyin
duygusal olarak gelişmesini engeller. Çünkü devletin “hakaret etti” diyerek
cezalandırdığı bir kişiyle gerçek bir yüzleşme yaşanmaz. Öfke bastırılır,
düşmanlık büyür. Oysa kamusal tartışma, fikirlerin açıkça dile getirildiği,
ağır sözlerin bile gün yüzüne çıktığı bir ortamda gerçekleşir. Bu, sağlıklı bir
toplumun işaretidir.
3. Düşünce Suç Olmaz;
İfade, Eylem Değildir
İfade bir davranış değil,
düşüncenin dışa vurumudur. Elbette her söz masum değildir, ancak bu
sözler bireyin eline taş alıp birine zarar vermesinden çok farklıdır. Birini
“aptal” ya da “alçak” olarak nitelendirmek, hoş olmayabilir ama suç değildir, olmamalıdır.
Çünkü eğer sözleri
cezalandırırsak, o zaman sıradaki soru şudur: Hangi sözler yasaklanacak? Kim
karar verecek? Bugün “hakaret” diyerek yasakladığın kelime, yarın iktidarı
eleştiren bir cümle olabilir. O yüzden özgürlük, sadece bize hoş gelen sözler
için değil, en rahatsız edici sözler için de geçerli olmalıdır. Gerçek
özgürlük, karşıt görüşlerin de özgürlüğüdür.
4. İnsanlar Sözle Baş
Etmeyi Öğrenmeli
Eğer bir toplumda
insanlar kırıcı sözlerle baş edemiyorsa, çözüm o sözleri yasaklamak değil, o
insanlara duygusal dayanıklılık kazandırmaktır. Psikolojik güç, yasal korumadan
daha değerlidir. Her duyduğu hakaret karşısında hukuka başvuran bir birey, kendi
iç gücünü geliştiremez. Oysa her kelimeye karşılık verebilme cesareti ve
zekâsı, bireyi ve toplumu daha özgür kılar.
Ayrıca unutulmamalıdır ki
hakaretin yasak olduğu bir toplumda iğneleyici ya da üstü kapalı
hakaretler daha da yaygınlaşır. İnsanlar açık konuşamaz, dürüst olamaz. Herkes
birbirini incitmemek için yalan söyler. Ve bu sahte nezaketin ardında biriken
öfke, eninde sonunda çok daha büyük patlamalara yol açar.
5. Hakaretin
Serbestliği, Güçlü Toplumun İşaretidir
Bir düşünün: size hakaret
edilse de cevap verebileceğinizi, hatta bu sayede daha çok insanın sizi
dinlemeye başladığını... İşte bu, özgürlüğün sağladığı gerçek saygınlıktır.
Yasa korkusuyla değil, fikir üstünlüğüyle kazanılan bir itibar.
Hakaretin serbest olduğu
toplumlar, daha cesur bireyler yetiştirir. Bu bireyler duygularını bastırmaz,
doğrudan söyler. Belki bazen kırıcı olurlar, ama sahici olurlar. Ve sahicilik,
her zaman sahte kibarlıktan üstündür.
İfade
Özgürlüğü, Tüm Seslerin Özgürlüğüdür
Hakaretin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu savunmak, kaba sözleri övmek değil; onların da var olabilmesini savunmaktır. Çünkü bugün bir kelimeyi yasaklarsak, yarın bir düşünceyi yasaklamak kolaylaşır. O yüzden ifade özgürlüğünü savunmak, sadece kitap yazanları ya da konuşma yapanları değil, sokaktaki öfkesini kusan insanı da savunmaktır.
Gerçekten özgür bir
toplum istiyorsak, en sert sözlere bile tahammül etmeyi, hatta onları duyup
yolumuza devam etmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü ifade özgürlüğü, ancak onun
sınırlarını genişletmeye cesaret ettiğimizde anlam kazanır.
En Sert Söz
Bile Susturulmamalı
İfade özgürlüğünü
gerçekten savunmak, yalnızca "güzel konuşanları" değil, kaba
konuşanları da kapsar. Çünkü özgürlük, en çok sınandığında belli olur. Bir
söz sizi rahatsız ediyorsa, ona cevap verin. Onu yasaklatmak, sadece
güçsüzlüğünüzü gösterir.
Eğer hakareti ifade
özgürlüğü dışında tutarsak, o zaman “rahatsız edici” diye her düşünceyi
susturabiliriz. Bu da bizi özgür bir toplumdan, otoriter bir yapıya sürükler.
Gerçek cesaret, en ağır
sözleri bile susturmakta değil, duyup devam edebilmekte yatar.
Yorumlar
Yorum Gönder