Melankolik
İnsanlar, biri Mekke'ye, diğeri Vatikan’a benzeyen çoraplarını marjinal bir tarz zannederler. Bazen sağı sola, solu sağa giyersin. Böyle tarz mı olur? Bir türlü "Elimi çekmeceye attım, gelen ilk iki çorabı giydim, tekini aramaya üşendiğimden farklı giyiyorum." diyemezsin. Demek de istemezsin.
Kolay kolay kıyafet almazsın; bir montu ya da kazağı dört sene giyersin. Çoğunun rengi solmuştur, bazılarıysa artık sana olmuyordur. Çünkü sen onlara sığmazsın ama bu da umurunda değildir. Asansör geldiğinde içinde kimse olmasın diye dua edersin. İçeride biri varsa, bağcıklarını bağlama numarası yaparsın ya da çantanda yalandan bir şey ararsın.
Çalan telefonlar kabusun olmuştur, hiçbirini açamazsın. Göründüğün ilk yerde bunların hesabını verirsin. Kalp kırmaktan ödün koptuğu için bulunacak en masum bahanenin arkasına saklanırsın. Genelde inanmazlar ama duyarsızlaşmışlardır bu haline; geçiştirirler. Buna rağmen senden uzaklaşmayanlar, seni sevenlerdir. Seni, olduğun gibi kabul edenlerdir.
Kötü mü bilmem ama güven vermeyen biri gibi görünmek, en azından o izlenimi vermek, berbattır. İnsanlar, onları yarı yolda bırakacağın ihtimalini hep düşünür. Oysa sen, sevmediğinden değil; sadece çok yorgun olduğundan böylesindir.
Önce bir isyan dönemindi. Bir şeyleri anlatabileceğini düşünüp mücadele ederdin. Sonra nefret dönemi ve onun getirdiği çaresizlik geldi. Şimdi ise, bırak mücadele etmeyi, nefret etmek bile değersiz gelir; ona bile mecalin yoktur. Boş verdiğinden değil, kabullendiğindendir. Artık asgari ihtiyaçlarını bile karşılayamaz olmuşsundur. Öz saygın ölmüştür.
Akan hayatı kaçırmak, inanılmaz kötü geliyor. Yediremez bunu hiç kimse. Gerçi dışarıda kaçan bir hayat da kalmamıştır. Dipte olmak, artık varsayılan ayarın olmuştur. Uyumak, en sevdiğin aktivite olmuştur; çünkü seni yaşamdan alır. İstemeyi bile istemiyorsun. Geberiyorum.
Sabah hiçbir şey hissetmeden uyandım. Sanki biri beynimin içindeki bütün renkleri griye boyamış gibiydi. Ne yapmak istesem, hepsi yarım kalacakmış gibi hissediyorum. Kahve bile bazen tat vermiyor. Ne zaman gerçekten iyi hissedeceğim? Hep bir şeyin benden geçmesini bekliyorum. Ama bazı şeyler geçmek bilmiyor. Adım anlamını kaybediyor. İyi hissetmek lütuf olmamalıydı.
Dipsiz bir kuyunun içindeyim sanki. Hiçbir ışık yok. Nefes almak çok ağır. Bazen gökyüzüne dokunuyorum, ama sonra yerin dibindeyim. Zihnim hiçbir şeye tepki veremez halde. Bedenim terk edilmiş bir istasyona benziyor. Tren geçmiyor, yolcu bilmiyorum ve kimse inmiyor. Burada, zaman dışında çürüyen bir şey yok. Ne kadar hızlı koşsam da geçmiş beni hep yakalıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder