Av Mevsimi

 

          

             

Av Mevsimi: Sessizliğin Vicdanla Hesaplaştığı Bir Gri Dünya

Bazı filmler sadece bir sanat eseri değildir; bir içe bakış, bir hesaplaşma, bir çöküş ya da geç kalınmış bir fark ediştir. Av Mevsimi, klasik bir polisiye gibi başlar belki ama çok geçmeden bizi bambaşka bir sulara çeker. Orada artık ne kanun işler ne zaman akar. Sadece insan kalır. Ve insanla birlikte onun suskunluğu, gölgeleri ve pişmanlıkları…


“Öldürmek değil, anlamak zor olan”

Av Mevsimi’nin merkezinde bir cinayet vardır ama bu cinayet, binlerce başka duygunun gölgesinde küçülür. Çünkü film, “Kim öldürdü?” sorusundan çok “Kim neden sustu?”, “Kim neden bakmadı?”, “Kim neden görmedi?” gibi yanıtı daha ağır, daha yakıcı sorularla boğar bizi.

Cinayet, sadece bir tetikleyicidir. Esas mesele, o cinayeti mümkün kılan suskunlukta saklıdır. Bazı suçlar işlenmeden önce çoktan işlenmiştir. Bazen birini öldürmeden de öldürürsün onu; ilgisizliğinle, korkaklığınla, unutmuşluğunla…




İdris: Yorgun Bilgelik, Sessiz Çöküş

Şener Şen’in hayat verdiği İdris karakteri, bu filmin ruhudur. Onun gözlerinde yalnızca yaşanmışlık yoktur, aynı zamanda yaşanmamışlık da vardır. Yıllar boyunca suçları çözmüş, adaletin yolunu kovalamış ama bir gün fark etmiştir ki, bazı suçlar yargılanamaz. Çünkü suç sadece kanla değil, suskunlukla da işlenir.

İdris'in duruşu, kendi içinde bir tür mezar taşı gibidir. Yaşamıştır ama hatırlamak istemez. Bilir ama konuşmaz. Çünkü bazı gerçekler, dile gelince daha da acıtır.

                                     



Ferman: Mizahın Ardındaki Çığlık

Cem Yılmaz'ın ustalıkla taşıdığı Ferman karakteri, ilk bakışta alaycı, gevşek, umursamaz görünse de, bu görünüşün ardında içe çökmüş bir dağ saklıdır. Onun esprileri, aslında susmak istemeyen ama konuşmaktan da korkan bir adamın haykırışlarıdır.

Her ne kadar kendini dışa vuran bir karakter olsa da, asıl trajedisi kendine bile dürüst olamamasıdır. İçindeki suçluluk duygusu, vicdanını kemiren bir kurt gibi derinleşir. Ve film ilerledikçe anlarız ki, onun asıl derdi bu cinayet değil; kendi geçmişidir, kendi susuşudur.


Hasan: Adalet mi, İntikam mı?

Çetin Tekindor’un soğukkanlı, ağır, fakat içten içe yanmakta olan Hasan karakteri ise, filmin kırılma noktasıdır. Kızının ölümünün ardındaki acıdan çok daha büyük bir yük taşır: Göz göre göre büyüyen kötülüğe sessiz kalmış olmanın ağırlığı.

Hasan’ın karakterinde, modern insanın çelişkisi yatar: Ne zaman müdahale etmeli, ne zaman susmalı? Hangi suskunluk bir duruş, hangisi bir suç ortaklığıdır? Ve film boyunca bu soruların kesin bir cevabı verilmez. Çünkü hayatta da bu soruların tek bir cevabı yoktur.


Şehir, Yağmur ve Zamanın Ruhu

Filmin atmosferi; gri, soğuk, ıslak bir ruh haliyle örülüdür. Yağmur, sürekli yağan bir suç gibidir. Sanki gökyüzü de bu olan bitene dayanamaz, sürekli ağlar. Mekânlar klostrofobik değildir ama boşlukları bile sıkıcıdır. Hiçbir sokak huzurlu değildir. Her köşe, başka bir şeyin üzerini örter.

Zaman ise bu hikâyede doğrusal akmaz. Her an, geçmişin bir yankısı gibi hissedilir. İdris’in bakışında zaman donmuştur. Ferman’ın içindeki suçluluk, saatleri geri sarar. Hasan’ın kızına dair anıları ise zamanın nasıl bir mahkemeye dönüştüğünü gösterir.


“Herkes bir şeyi gizler”

Bu filmde kimse tamamen iyi değildir. Ve kimse tamamen kötü de değildir. Herkes biraz yaralı, biraz suçlu, biraz unutmuş, biraz unutulmak istemiştir. Film bunu saklamaz. Aksine, karakterleri katman katman soyar. Seyirciye ahlak dersi vermez ama kendi vicdanını sorgulatır.

Asıl çatışma dışarıda değil, içeridedir. Ve o içsel savaş, dışarıdaki tüm çatışmalardan daha gürültülüdür.


Av Mevsimi Kimin İçin Başlar?

“Av” dediğimiz şey nedir? Kimi zaman bir suçluyu yakalamaktır. Kimi zaman bir duyguyu bastırmaktır. Kimi zaman geçmişi susturmaktır. Filmdeki av, bir kişiden çok bir hissin, bir kırılmanın peşinden gitmektir. Ve bu av, sonunda avcıyı da yok eder. Çünkü gerçeğin peşine düşen herkes, bir noktada kendisiyle yüzleşir.

Ve belki de bu yüzden film, en baştan bellidir: Bu bir cinayet hikâyesi değildir. Bu, insan olmanın, yanlış yapmanın, geç kalmanın ve bazen hiçbir şey yapamamanın hikâyesidir.
 
                                             


Sonuç Yerine: Kapanmayan Bir Dosya

Film biter. Evet, katil bulunmuştur. Ama içimizde hâlâ kapanmamış bir dosya kalır. Belki çocukluğumuzdan beri taşımakta olduğumuz bir sessizlik, belki görmezden geldiğimiz bir hikâye, belki de sadece bizim de bir gün bir şeylere geç kalacağımız korkusu…

“Av Mevsimi”, sadece bir suç filmi değildir. O bir vicdan çağrısıdır. Bir insanlık sınavıdır. O, konuşulmayanın filmi; susanların, geç kalanların, susturulanların filmi...

Bu filmi izledikten sonra düşündüm: Susmak gerçekten altın mıydı? Yoksa sessiz kalmakla kaç hayatı kararttık mı fark etmedik? Av Mevsimi, bana bazı suskunlukların cinayet kadar yıkıcı olabileceğini öğretti.


Siz hayatınızda ne zaman sustunuz ve hâlâ keşke konuşsaydım dediğiniz bir an oldu mu?





Yorumlar

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *